a Öğrencilerin zaman, mekân, şahıs ve olay unsurlarını belirlemeleri, hikâyenin serim, düğüm ve çözüm bölümlerinde anlatacaklarının taslağını oluşturmaları sağlanır. T.6.4.4. Yazma stratejilerini uygular.
Fiilimsilerleilgili Hikaye. Fiil gibi çekimlenemez ancak olumsuzları yapılabilir. DİVAN ŞİİRİNİN ÖZELLİKLERİ Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır. Türkçeye anlatım gücü ve kıvraklığı kazandıran, anlatılanları kısa yoldan aktarmayı sağlayarak gereksiz
Bubölümde düğümlenen birçok olay son kısımda çözüme kavuşacaktır. 3. Çözüm (sonuç): Çözüm kısmı hikayenin sonuç bölümünü oluşturmaktadır. Sonuç bölümünde bir
DurumHikayesi. Bir olaya dayanmaktan çok günlük yaşamdan bir kesiti aktaran; serim, düğüm ve çözüm bölümlerini içermeyen hikayelere “ Durum Hikayesi ” denir. Bu türün ilk örneklerini Rus yazar Anton Çehov verdiğinden bu tarzdaki hikayelere aynı zamanda “ Çehov tarzı hikaye ” de denilmektedir. Daha çok günlük
Ayeti dir ve Tevhid ilmiyle alakalı en büyük Ayet i kerimedir. Ben Gönen de Doğdum Ömer Seyfettin in Biyografik Romanı Kısa Bir Ömrün Uzun Hikayesi pdf Yandex indir Kanlı Ay Büyücü Faişanal pdf Yandex indir. Karabatak dergisi de Yüz Yıl Sonra Ömer Seyfettin isimli bir dosya ile anıyor hikâyemizi.
Bunedenle bu tarzdaki hikayeler aynı zamanda Çehov Tarzı Hikaye olarak da bilinmektedir.Türk edebiyatında durum hikayesi denildiğinde akla gelen ilk isim Sait Faik Abasıyanık olmaktadır.Oct 8, Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket 4 Aşağıdakilerden hangisi Çehov tarzı hikâyenin Türk
2uyb3. CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 5 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 5 Kelime Bulmaca Oyunu Sigara satışının yasak olduğu Güney Asya ülkesi BHUTAN Bellek HAFIZA Bir takımın attığı ve yediği gollerin farkı AVERAJ Yaraları saran kumaş parçası BANDAJ Çığlık adlı eseriyle tanınan ressam, __ Munch EDVARD Sherlock Holmes’un dostu ve yardımcısı WATSON Şu anla ilgili, güncel AKTÜEL Farklı renkleri olan, hoş kokulu soğanlı bir çiçek FREZYA Osmanlı’da padişah emrinin yazılı hali FERMAN Entrika, kötü oyun DESİSE Atom çekirdeğinde pozitif yük taşıyan tanecik PROTON Hedefe ulaşma, muvaffakiyet BAŞARI Badem ve fıstıkla yapılan sütlü bir Türk tatlısı KEŞKÜL Yatak, yorgan, yastık dolabı YÜKLÜK Taşıtlarda teker üzerindeki fren aleti BALATA CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 4 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 4 Kelime Bulmaca Oyunu Resimlerde sınır çizgisi KONTUR 1929 yılında yaşanan kriz, Büyük __ BUHRAN Büyük kısmı mercan adası olan bir Polinezya ülkesi TUVALU Yaptığı şeyin yanlış olduğunu düşünüp üzülen PİŞMAN Salama benzeyen ince et dilimi JAMBON Vücut enerjisini sağlayan değerlerin ölçüsü KALORİ Gemilere ödenen taşıma ücreti NAVLUN Bir kimseye haksız yere suç atma İFTİRA Mıknatıslı buzdolabı süsü MAGNET Dünyanın ilk sürdürülebilir şehri, Abu Dabi’dedir MASDAR Anadolu kökenli ana toprak tanrıçası KİBELE Anne yerine kullanılan bir kelime VALİDE Burçlar kuşağı ZODYAK Çalışanlarca en sevilmeyeni Pazartesi’dir İŞGÜNÜ Bacasız sanayinin gelir kaynağı olan kişi TURİST Pazartesi, bu beş zaman diliminden ilkidir İŞGÜNÜ CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 3 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 3 Kelime Bulmaca Oyunu Parlak ve saydam sarı renk TURNAGÖZÜ Müzik aleti, araç ENSTRÜMAN Yüzlerce adadan oluşan Kuzey Asya ülkesi MALDİVLER Yolcu ya da yük taşıyan elektrikli asılı taşıt TELEFERİK Ergenlikte ve hamilelikte coştukları söylenir HORMONLAR Sahnede anlık karar verilerek oynanan oyun DOĞAÇLAMA Cemal Süreya’nın kitabına ismini veren şiiri ÜVERCİNKA Yolcu trenlerinde bilet kontrol görevlisi KONDÜKTÖR Nüfus bilimi DEMOGRAFİ Çocuklar Duymasın’ın maço babası, Tamer __ KARADAĞLI 1996 tarihli Nazan Öncel albümü SOKAK KIZI CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 2 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 2 Kelime Bulmaca Oyunu Süngü gibi takılan veya belde taşınan bir bıçak KASATURA İlk kez 1969 yılında kullanılan iletişim altyapısı İNTERNET Küçük şelale ÇAĞLAYAN Vergi kaçırmaktan hüküm giyen ünlü mafya lideri AL CAPONE Öğretmenin öğretim programı MÜFREDAT Evlenecek kişi için hazırlanan eşyalar ÇEYİZLİK 19 litrelik su bidonu DAMACANA Palto bekçisi VESTİYER Telefonlara indirdiğimiz programcıkların genel adı UYGULAMA Ege’ye özgü peynir tatlısı HÖŞMERİM İlker İnanoğlu’nun canlandırdığı çocuk karakter YUMURCAK CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 1 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 95. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 95 Bulamaca 1 Kelime Bulmaca Oyunu Şiirde bir kafiye çeşidi CİNASLI KKTC’nin başkenti LEFKOŞA Pilava renk katan küçük makarna ŞEHRİYE Açık hava sinemasındaki meşrubat satıcısı GAZOZCU Kartal Tibet filmi, Şark __ BÜLBÜLÜ Hoşnutsuzluk belirten söz ya da eylem ŞİKAYET Astronotların bir sorun olduğunda aradıkları şehir HOUSTON Çok hızlı koşan, boynuzlu bir hayvan ANTİLOP Birisinden hatıra kalan eşya YADİGAR Elinden her iş gelen, becerikli HAMARAT Adı Çin’den gelen, kendinden desenli, ipekli kumaş ŞANTUNG Bir tanesi, bin nasihatten yeğ olan şey MUSİBET 2002 ila 2017 arasında çıkarılan karikatür dergisi PENGUEN Çin’e has desenli, ham ipekten üretilen bir kumaş ŞANTUNG CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 5 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 5 Kelime Bulmaca Oyunu Kozmos’un yazarı, bilimi sevdiren bilim insanı CARL SAGAN Avare filminin çekildiği ülke HİNDİSTAN Hayvan hastalıkları hekimi VETERİNER Güldürürken düşündüren çizgi resim KARİKATÜR İngiliz arazi aracı üreticisi LAND ROVER San Jose’nin başkenti olduğu ülke KOSTARİKA Bir yerin yukarıdan görünüşü KUŞ BAKIŞI Basıncı ölçen alet BAROMETRE Kırışık giderme tezgahı ÜTÜ MASASI Bir yarışta en yüksek dereceyi yapan kişi REKORTMEN Halkın egemen olduğu yönetim biçimi DEMOKRASİ Nedeni bilinmeyen hastalık İDİOPATİK Açık renkli bir biber türü ÇARLİSTON __ Ayı, rakunun halk arasındaki adı ÇAMAŞIRCI Meme dokusunun görüntülenmesi MAMOGRAFİ CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 4 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 4 Kelime Bulmaca Oyunu Değerli süs taşı CEVHER Boks maçında yerden kalkamayıp mağlup olma NAKAVT Uskumrunun iri gözlü olanı KOLYOZ Gömlek yakasına bağlanan boyun bağı KRAVAT Bir Dostoyevski romanı BUDALA Kendi düşüncesi dışındaki her fikre kapalı kişi BAĞNAZ Adını bir portakal cinsine veren ilçe FİNİKE Amerikan sığır çobanı KOVBOY Sıfır Tolerans’ı söyleyen şarkıcı HADİSE Doktorun yazdığı ilaç tarifesi REÇETE 1994 yapımı Hız Tuzağı filminde kaçırılan araç OTOBÜS LCD’den önceki televizyon teknolojisi PLAZMA Dikiş dikerken parmağı koruyan araç YÜKSÜK Boks maçında oyuncuyu yere düşürerek galip olma NAKAVT CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 3 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 3 Kelime Bulmaca Oyunu At arabası süren kişi FAYTONCU Aynı boyda veya biçimde üretilmiş olan STANDART 1990 yapımı Tunç Başaran filmi, Piano Piano __ BACAKSIZ Mecazen, ilerlemeyi önleyen unsur, engel AYAK BAĞI Pirinç çeşidi ile ünlü Çorum ilçesi OSMANCIK Trafikte hasta taşıyan araç AMBULANS Diamonds and Rust şarkısını söyleyen kadın şarkıcı JOAN BAEZ Ünlü İtalyan çapkın KAZANOVA El ile kol arasına takılan takı BİLEKLİK Kılıç oyununda göğsü koruyan zırh PLASTRON Nalburda satılan ufak tefek parçalar HIRDAVAT Dikenli yeşil meyveleri olan yabani bir bitki ACI KAVUN CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 2 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 2 Kelime Bulmaca Oyunu Whitney Houston ve Kevin Costner filmi, The __ BODYGUARD Afrika’da bulunan, Dünya’nın en büyük kurak alanı SAHRA ÇÖLÜ Tarih öncesinde yaşamış olan büyük kertenkele MEGALANYA Bir aktiviteye katılabilen maksimum kişi sayısı KONTENJAN Türkçedeki karşılığı sepet topu olan spor BASKETBOL Torbadan rakam çekerek kumar oynatan kimse TOMBALACI Plastik parçaları sağlamlaştıran madde FİBERGLAS 4 rakamı korkusu, özellikle Uzak Doğu’da görülür TETRAFOBİ Şantiyelerde ofis olarak da kullanılan metal kasa KONTEYNER Burger King’in en büyük rakibi MC DONALDS Ter kokusunu engellemek için sıkılan sprey DEODORANT Deniz kuvvetlerinde albaydan rütbeli olan komutan TUĞAMİRAL Sepettopu anlamına da gelen bir spor oyunu BASKETBOL CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 1 Kelime Bulmaca Oyunu Codycross Cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup cevapları, Codycross Sirk cevapları, Codycross Sirk 94. Grup Cevapları Son zamanlarda codycross gibi oyunların popüler olduğu şimdi ki zamanların 2021 yılının en iyi oyunlardan biri olarak göze çarpıyor. Codycross bulmaca oyunu hakkında sizlere bilgi verecek olursak eğer; gazete sayfalarında gösterilen resimlerin yanına yazılan yazılar gibi değil, codycross oyunu bulmaca için verilen ipuçları sayesinde cevaplarını bulabileceğiniz bir kelime bulmaca oyunu. CodyCross Cevapları Sirk Grup 94 Bulamaca 1 Kelime Bulmaca Oyunu Bahçe işleri yapanların giyindiği tulum SALOPET Ameliyat gerektiren hastalıkları kapsar CERRAHİ Aşırı derecede fakirlik durumu SEFALET İlk kez İsviçre’de yapılmış olan bir tür peynir GRAVYER Menkul kıymet alım satımına aracılık eden kişi BORSACI Orta ve Güney Amerika’ya özgü küçük maymun türü KAPUÇİN Yenidoğan bebekler için söylenir NUR TOPU Tacikistan’ın başkenti DUŞANBE Çukur dizisinde Kubilay Aka’nın oynadığı rol CELASUN Tiffany’de Kahvaltı filminin yıldızı, Audrey __ HEPBURN Periyodik olarak araçlara yapılması zorunludur MUAYENE Saraylarda hazine dairesinin bulunduğu yer ENDERUN 1...167168169... Sayfanın 168. Sayfası
Dar kapısından başka aydınlık girecek hiçbir yeri olmayan dükkânında tek başına, gece gündüz kıvılcımlar saçarak çalışan Koca Ali, tıpkı kafese konmuş terbiyeli bir arslanı çağrıştırıyordu. Uzun boylu, iri pençeli, kalınca pazılı, geniş omuzlu bir pehlivandı. On senedir bu karanlık in içinde ham demirden dövdüğü kılıç ve namluları tüm Anadolu’da, tüm Rumeli’de sınır boylarında büyük bir ün kazanmıştı. Hatta İstanbul’da bile yeniçeriler, satın alacakları kamaların, saldırmaların, yatağanların üstünde “Ali Usta’nın işi” damgasını arıyorlardı. O, çeliğe çifte su vermesini biliyordu. Uzun kılıçlar değil, yapmış olduğu kısacık bıçaklar bile iki kat olur, kırılmazdı, “Çifte su vermek” sanatının, yalnız ona özgü bir sırrı vardı. Yanına çırak almaz, kimselerle oldukca konuşmaz, dükkânından dışarı çıkmaz, durmadan uğraşırdı. Bekârdı. Hısımı, akrabası yoktu. Kentin yabancısıydı. Kılıçtan, demirden, çelikten, alevden başka söz bilmez, pazarlığa girişmez, müşterileri ne verirse alırdı. Yalnız cenk zamanları ocağını söndürür, dükkânının kapısını kilitler, kaybolur, savaştan sonrasında ortaya çıkardı. Kentte onunla ilgili birçok hikâye söylenirdi. Kimi “cellat elinden kaçmış bir çelebi”, kimi “sevgilisi öldüğü için dünyadan elini eteğini vakitsiz çekmiş garip” derdi. Siyah şahane gözlerinin mağrur bakışından, asil davranışlarından, gururlu suskunluğundan, muntazam sözlerinden onun öyleki bayağı bir adam olmadığı belliydi… Fakat kimdi? Nereliydi? Nereden gelmişti? Bu tarz şeyleri bilen yoktu. Halk onu seviyordu. Kentte bu şekilde tanınmış bir ustanın bulunması hepimiz için ayrı bir övünç kaynağıydı. – Bizim Ali…– Bizim koca usta…– Dünyada eşi yoktur…– Zülfikâr’ın sırrı ondadır!.. Ali en kalınca, en katı demirleri mısır yaprağı şeklinde incelten, kâğıt şeklinde yumuşatan sanatını kimseden öğrenmemiş, kendi kendine bulmuştu. Daha on iki yaşlarındayken, sert bir beylerbeyi olan babasının başı vurulmuş, öksüz kalmıştı. Amcası oldukca zengindi. Gösterişe düşkün bir vezirdi. Onu yanına aldı. Okutmak istedi. Bir ihtimal devlet katında yetiştirecek, büyük görevlere çıkaracaktı. Fakat Ali’nin yaratılışında “başkasına gönül borcu olmak” şeklinde bir sızlanmaya yer yoktu. “Ben kimseye eyvallah etmeyeceğim,” dedi. Bir gece amcasının konağından firar etti. Başıboş bir adsız şeklinde dağlar, tepeler, dereler aştı. Adını bilmediği ülkelerde dolaştı. Sonunda Erzurum’da yaşlı bir demircinin yanına girdi. Otuz yaşına kadar Anadolu’da uğramadığı şehir kalmadı. Hiç kimseye boyun eğmedi. Gönül borcu olmadı. Ekmeğini taştan çıkardı. Alnının teriyle kazanmıştır, içinde “kutsal ateş”ten bir alev bulunan her yaratıcı şeklinde, para için değil, sanatı, sanatının zevki için çalışıyordu. “Çeliğe çifte su vermek” onun aşkıydı. Gönüllü olarak savaşlara gittiği zamanlar yeniçerilerin, sipahilerin, sekbanların içinde, Ali Usta, işinin övgüsünü duydukça tadı dille anlatılmaz bir mutluluk duyardı. Ölünceye kadar bu şekilde asla durmadan çalışırsa daha birkaç bin gaziye kırılmaz kılıçlar, kalkanlar parçalayan çelik yatağanlar, zırhlar, keskin ağır saldırmalar yapacaktı. Bunu düşündükçe gülümser, tatlı tatlı yüreği çarpar, ruhundan kopan bir atılımla örsünün üstünde milyonlarca kıvılcım tutuştururdu.– Tak!– Tak, tak!…– Tak, tak!İşte bugün de sabah namazından beri durmadan on saat uğraşmıştı. Dövdüğü eğri namluyu örsünün tarafındaki su fıçısına daldırdı. Ocağının sönmeye süregelen ateşine baktı. Çekici bırakan eliyle terini sildi. Kapıya döndü. Karşıki mescitte acıklı acıklı akşam ezanı okunuyor, bacasının tepesindeki yuvada leylekler sonu gelmez bir takırdı koparıyorlardı. İkindi abdesti daha duruyordu. Yalnız ellerini yıkadı. Kuruladı. Yenlerini indirdi. Saltasını omzuna attı. Dışarıya çıktı. Kapısını iyice çekti. Kilitlemeye gerek görmezdi. Uzun alandan mescite doğru yürüdü… Kentin kenarındaki bu gösterişsiz tapınağa hep yoksular getirdi. Minaresi sokağa bakan ufak bir pencereydi. Müezzin buradan başını çıkarır, ezanını Ali mescide girince her zamankinden fazla kalabalık görmüş oldu. Hep üç kandil yakılırken bu akşam ramazan şeklinde tüm kandiller yanmıştı. Daha namaz safları dizilmemişti. Kapının yanına çöktü. Yanında alçak sesle konuşanların sözlerine istemeye istemeye kulak kabarttı. Konya’dan iki acayip dervişin geldiğini, yatsı namazına kadar Mesnevi okuyacaklarını namazı kılınıp, bittikten sonrasında mescittekilerin bir kısmı Ali yerinden kımıldamadı. Aslına bakarsan birazcık başı ağrıyordu. “Mesnevi dinler, açılırım!” dedi. Büyük bir gönül rahatlığı içinde, iki acayip dervişin ruhu ürperten ezgileriyle kendinden geçti. Her âşık şeklinde onun yüreğinde de sonsuz bir kendinden geçiş, bir coşku, bir kaynaşma kabiliyeti vardı. En ufak bir nedenle coşardı. Anlamını çıkaramadığı bir dilin gizemli uyumu, durgun kanını sular altında saklı derin bir su çevrintisi şeklinde kaynattı. Her yanı nedensiz bir sarsıntıyla titriyor, sökülmez bir hıçkırık boğazına düğümlenir şeklinde oluyordu. Yatsı namazını kıldıktan sonrasında mescitten çıkınca, doğru dükkânına giremedi. Yürüdü. Uykusu yoktu. Ilık, yıldızlı bir yaz gecesiydi. Samanyolu, sarı altın tozundan göz alabildiğine bir bulut şeklinde göğün bir yanından diğer yanına uzanıyordu. Yürüdü, yürüdü. Kentten mandıralara giden yolun geçmiş olduğu tahta köprüde durdu. Kenara dayandı. Geniş derenin altına yansıyan yıldızlar, ışıktan çakıltaşları şeklinde parlıyor, şırıldıyordu. Kenardaki karanlık top söğütlerde bülbüller ötüyordu. Daldı, gitti. Saatlerce kımıldamadı. Dinlediği ezgilerin ruhunda kalan uyumlarını işitiyor, tıpkı mescitteki şeklinde kendinden geçiyordu. Ansızın arkasından bir ses– Kimdir o?… diye tatlı düşten uyandı. Döndü. Köprünün diğer yanında iki üç karaltı ilerliyordu. Elinde olmadan karşılık verdi– Yabancı yok!– Kimsin?– Ali…Gölgeler yaklaştı. Bir adım kalınca onu giyiminden tanıdılar– Koca Ali… Koca Ali, be!– Sen misin, Ali Usta?– Benim!– Ne arıyorsun bu saatte buralarda?– Asla…– Iyi mi asla? Suya çekicini mi düşürdün yoksa!…Bunlar şehir subaşısının adamları, bekçilerdi. Kol geziyorlardı. Ne diyeceğini şaşırdı. Geceleri afyon yutan bu serseriler, namuslular gözünde hırsızlardan, uğursuzlardan daha korkunçtu. Kendilerinden başka dışarıda bir gezeni yakaladılar mı, dayaktan canını çıkartırlardı. Fakat, ona fena davranmadılar. Bekçibaşı– Ali Usta, sen deli mi oldun? dedi.– Yok.– Bu şekilde gece yarısına yakın değil, hatta yatsıdan sonrasında sokakta, hele bu şekilde kentin kıyısında kimsenin dolaşmasına ağamızın izin vermediğini bilmiyor musun?– Biliyorum.– Ee, ne arıyorsun buralarda?– Asla…– Iyi mi asla…Koca Ali gene ses etmedi. Bekçiler onun namuslu bir adam bulunduğunu biliyorlardı. Hırpalamadılar. Yalnız– Haydi yerine git, dolaşma… yollardan süratli süratli dönen Koca Ali, ruhunda demin dinlediği uyumu tekrarlıyordu. Bülbüller keskin keskin ötüyor, uzaktan mandıraların köpekleri havlıyorlardı. Sokakta asla hiç kimseye rastgelmedi. Dükkânının önüne ulaşınca durdu. Bacasının üstündeki leylek uyumamış, kefenli bir görüntü şeklinde ayakta duruyordu. Kapısı aralıktı. Çıkarken sıkı sıkıya kapadığını hatırladı– Garip, rüzgâr açmış olacak!… yaramazdı ki, hırsız aşırmak sıkıntısına girsin…İçeriden kapıyı sürmeledi. Bekçilerin karışması canını sıkmıştı. İşte kentte yaşamak da bir türlü tutsaklıktı. Öte taraftan da dağ başlangıcında, köyde sanatı geçmezdi. Birden ağır bir bitkinlik duydu. Kandilini yakmaya üşendi. Ocağın soluna gelen alçak musandıraya el yordamıyla çıktı. Büyük bir ayı pöstekisinden oluşmuş yatakçığına uyandı. Kapısı vuruluyordu. Uyku sersemliğiyle– Kim o? diye haykırdı.– Aç olmuştu. Kapının aralıklarında bembeyaz ışık çizgileri parlıyordu. O asla bu şekilde dalıp kalmaz, güneş doğmadan uyanırdı. Doğruldu. Musandıradan atladı. Ayakkabılarını bulmadan yürüdü. Hızla sürmeyi çekti. Aniden oluşturulan kapının dükkânı dolduran aydınlığı içinde, palabıyıklı, yüksek kavuklu Bekçibaşı’yı görmüş oldu. Arkasında keçe külâhlı, çifte hançerli genç yamakları da duruyorlardı. “Ne var?” der şeklinde yüzlerine baktı. Bekçibaşı– Ali Usta, dükkânı arayacağız! dedi. Koca Ali şaşkınlıkla sordu– Niçin?…– Bu gece Budak Bey’in mandırasında hırsızlık olmuş.– Ee, bana ne?…– Onun için işte dükkânı arayacağız.– O hırsızlıktan bana ne?– Hırsızlar çaldıkları bir kuzuyu köprünün altıda kesmişler. Meşin keselerin içindeki paraları alarak bir tanesini oraya bırakmışlar.– Bana ne?…– O keselerden bir tanesini de bu sabah senin dükkânın önünde bulduk… Sonrasında… Şu eşiğe bak. Kan lekeleri var!Koca Ali, kamaşan gözleriyle kapısının temiz eşiğine bakh. Hakkaten el kadar bir kan lekesi sürülmüştü. O, bu kırmızı lekeye dalgın dalgın bakarken, palabıyıklı bekçi– Hem bu gece, geç saatte ben seni köprünün üstünde gördüm, orada ne arıyordun? Ali gene verecek bir karşılık bulamadı. Önüne baktı– Arayın… diyerek geri çekildi. Bekçiyle yamakları dükkâna girdiler. Örsün yanından geçen yamaklardan biri haykırdı– Ay! İşte, işte…Koca Ali elinde olmadan, bekçinin bakmış olduğu yana gözlerini çevirdi. Yeni yüzülmüş bir deri görmüş oldu. Şaşırdı. Yamaklar derhal deriyi yerden kaldırdılar. Açtılar. Daha ıslaktı. Bir ağalarının, bir de suçlunun yüzüne bakıyorlardı. Bekçibaşı köpürerek sordu– Çaldığın paraları nereye sakladın?– Ben para çalmadım.– İnkâr etme, işte kuzunun derisi dükkânında çıktı.– Ya kim koydu?– Ali öyleki uzun boylu konuşmazdı. Subaşının karşısına çıkartıldığı vakit da, gece geç saatte köprünün üstünde ne aradığını anlatamadı. Bekçilerin bulmuş olduğu tüm kanıtlar aleyhine çıkıyordu. Budak Bey’in yeni sattığı beş yüz koyunun parası da mandıradan çalınmıştı. İki kuvvetli hırsız, bekçi çobanı sımsıkı bağlamışlardı. Sonrasında canını çıkarıncaya kadar dövmüşler, hatta işkence için bir kolunu da kırmışlardı. Ertesi gün yargıcın önünde bu çoban, hırsızın birini Koca Ali’ye benzettiğini söylemiş oldu. Gece geç saate kadar dükkânına gelmemesi, derinin dükkânda, para keselerinden birinin kapısı önünde bulunması, Koca Ali’nin suçlanmasına yetti. Ne kadar inkâr etse hırsızlık suçunu silemiyordu. Üstelik nereden geldiği, nereli olduğu da belli kolunun kesilmesine karar Ali bu sonucu duyunca, ömründe ilk kez sarardı. Dudaklarını ısırdı. Karara boyun eğmekten başka yolu yoktu… Sendeleyerek ayağa kalktı. Yargıca dik bir sesle– Kolumu bırakın, kafamı kati! diye dilekte bulunmuş ömründe onun ilk dileğiydi. Fakat yaşlı yargıç hak yemez biriydi.– Hayır oğlum, dedi. Sen adam öldürmedin. Eğer çobanı öldürseydin, o vakit kafan giderdi. Ceza suça göredir. Sen yalnız hırsızlık ettin. Kolun kesilecek Hak bu şekilde istiyor. Yasaların kestiği yer acımaz…Koca Ali’nin kolu kafasından oldukca değerliydi. Çeliğe “çifte su”yu bu iki koluyla veriyor, bu iki eliyle sınırlarda dövüşen binlerce gaziye çelik kalkanları kıran, ağır zırhları yırtan, demir tolgaları ikiye biçen tüy şeklinde hafifçe kılıçlar yetiştiriyor, yok pahasına, pir aşkına Ağa kapısında bekçilerin odası altına kapattılar. Cezanın uygulanacağı günü burada bekliyor, asla sesini çıkarmıyor, çolak kalınca örsünün başlangıcında çekiç vuramayacağını düşünerek, tanrısı ölen inançlı bir kişinin yasını duyuyordu. Kolunun diyetini verecek on parası yoktu… Şimdiye kadar para için şehir halkı, Koca Ali şeklinde büyük bir ustanın kolu kesileceğine acıdı. Bu kadar yakışıklı, mert, çalışkan, kuvvetli, güzel bir insanın ölünceye kadar sakat sürünmesine en duygusuz gönüller bile hepimiz onu onlara oldukca ucuza kılıç döven bu adamı kurtarmaya sözleştiler. Kentin en büyük zengini Hacı Mehmet’e başvurdular; bu adam Karun kadar mal sahibi olması durumunda son aşama cimriydi. Hâlâ kentin pazar yerinde ufak bir dükkânda kasaplık yapıyordu. Düşündü, taşındı; nazlandı. Suratını ekşitti. Başını salladı Fakat sipahilerle iyi idame gerekiyordu.– Değil mi ki siz istiyorsunuz, dedi. Ben de onun kolu için rejim veririm. Fakat bir koşulum var.– Ne şeklinde? diye sordular.– Varın kendisine açıklayın. Eğer ben ölünceye kadar bana, asla para almadan hizmetçilik, çıraklık etmeye yanaşırsa…– Pekâlâ, pekâlâ…Sipahiler, Ağa kapısına koştular. Hacı Kasap’ın önerisini Koca Ali’ye söylediler. O, ilkin “kasaplık bilmediğini” ortaya sürdü. Kabul etmek istemiyordu. Sipahiler– Adam sen de! Kasaplık iş mi? O denli cenk gördün. Kılıç salladın. Bağlı koyunu yere yatırıp kesemez misin? diye üstelediler. “Kula kul olmak”, ölümlü dünyada “birisine gönül borcu duymak” acıların en daha oldukca gençken, vezir amcasının kayırmasını bile çekememiş, gönül borcu altında kalmamak için aile ocağından firar etmiş, gurbet ellerine atılmıştı. Şimdi kör talihi, onu bak kime köle edecekti? Sipahiler– Hacı’nın yaşı yetmişi aşmış… Aslına bakarsan daha ne kadar yaşar ki… O ölünce gene sen özgür kalır, bizlere kılıç yaparsın. Haydi, düşünme usta, düşünme! Kasap, kesilecek kolun diyetini yargıca saydığı gün Hoca Ali’yi arkasına taktı. Dükkânına getirdi. Bu adam pek titiz, pek huysuz, oldukça çekilmez biriydi. Asla durmadan dırdır söylenirdi. Cimriliğinden şimdiye kadar bir hizmetçi, bir çırak tutamamıştı. Koca Ali’yi eline geçirince derhal dükkânının köşesinde bir set yerleştirdi. Üzerine bir şilte koydu. Geçti, oraya oturdu. Her şeyi ona yaptırmaya başladı. Fakat her şeyi… Sabah namazından beş saat ilkin kentten iki saat ötedeki mandırasından o gün satılacak koyunları ona getirtiyor, ona kestiriyor, ona yüzdürüyor, ona parçalatıyor, ona sattırıyor… ta akşam namazına kadar durmadan buyruklar veriyordu. Zavallıya yedirdiği, içirdiği yalnız bulgur çorbasıydı. Kimi zaman kendi artıklarını köpeğe verir şeklinde önüne atardı. Geceleri dükkânı baştan aşağı yıkatıyor, uykuya yatmadan ertesi sabah için koyun getirmek suretiyle mandırasına yolluyordu. Odununu bile ormandan ona kestiriyor, suyunu ona taşıtıyor, her işi, her işini ona gördürüyordu. Hatta evinin bahçesindeki lağım kuyusunu bile ona Ali mütevazi suya bulgur çorbasıyla bu kadar sıkıntıya senelerce göğüs gerebilecekti. Fakat Hacı Kasap’ın ikide bir– Ulan Ali!… Kolunun diyetini ben verdim. Yoksa çolak kalacaktın!… diye yapmış olduğu iyiliği tekrarlamasına dayanamıyordu. Bigün, iki, üç gün dişini sıktı. Durmadan çalıştı. Gece uyumadı. Gündüz koştu. Efendisinin karşısında elpençe divan durdu. Gene– Kolunun diyetini ben verdim.– …– Şimdi çolak kalacaktın, ha…– …– Benim sayemde kolun var.– …Hacı Kasap bu sözleri âdeta “aferin” dercesine diline dolamıştı. Her buyruğunun yerine getirilmesinden sonrasında kır sakallı, çirkin, sıska yüzünü ekşiterek, mavi çukur gözleriyle onu tepeden tırnağa kadar süzer, “Aklında tut, benim tutsağımsın!” der şeklinde verdiği rejimi hatırlatırdı. Koca Ali susar, yüreğinin parçalandığını, göğsüne sıcak sıcak bir şeyler yayıldığını, kilitlenen çenelerinin çatırdadığını, şakaklarının attığını duyardı. Geceleri uyuyamıyor, gündüzleri uğraşırken, mandıraya gidip gelirken, salhanede koyunları yüzerken, müşterilere et keserken, “Ne yapacağım, ne yapacağım?” diye düşünüyor, hiçbir şeye karar veremiyordu. Dünyada hiç kimseye eyvallah etmeyerek azla yetinip, gururun mutluluğu için yaşamak isterken başına gelen bu bela neydi?Kaçmayı namusuna yediremiyordu. İşte o vakit hakikaten hırsızlık etmiş olacaktı. Fakat bu herifin ikide bir de yaptığını başa kakmasına dayanmak ölümden pek güç, ölümden pek acı, ölümden pek ağırdı…Hacı Kasap’a köle bulunduğunun tam haftasıydı. Günlerden cumaydı. Gene erkenden mandıraya gitmiş, koyunları getirmiş, salhanede yüzmüş, dükkândaki çengellere asmıştı. Tezgâhın solundaki büyük, yağlı siyah taşta satırları biliyor, gene “Ne yapacağım, ne yapacağım?” diye düşünüyor, dudaklarını ısırıyordu. Daha efendisi gelmemişti. Satırları bitirince büyük bıçakları bilemeye başladı.“Ne yapacağım, ne yapacağım?” diye düşünmeye öyleki dalmıştı ki, kasabın geldiğini duymadı. Ansızın uğursuzun boğuk sesi yüreğini ağzına getirdi– Ne yapıyorsun be?…Döndü. Efendi köşesine oturmuş, çubuğunu tüttürüyordu– Bıçakları biliyorum, dedi.– Hay tembel miskin hay!… Sabahtan beri ne yaptın?Ses çıkarmadı. Kapakları çürümüş bu ufak, bu hain, bu yılan gözlere kırpmadan baktı, baktı. İhtiyar beklemediği bu acı bakışa kızdı. Sordu– Ne bakıyorsun?– …Koca Ali sesini çıkarmıyor, yedi gün içinde bir ihtimal beş senelik hizmetini durup dinlenmeden görmüş olduğu halde onu gene “tembel, miskin” diye kötülemekten sıkılmayan bu fena insanı ezici bir bakışla süzüyordu. Gene yüreği parçalanır şeklinde oluyor, göğsüne sıcak bir şeyler yayılıyor, çeneleri kilitleniyor, şakakları zonkluyordu. Aniden bu titreme durdu. Koca Ali gözlerini açtı. Yedi gün buna iyi mi dayanmıştı? Şaşırdı. Hacı Kasap çubuğu yanına bıraktı. Hizmetçisinin bu ağır bakışından kurtuluvermiş şeklinde dırlandı– Kolunun diyetini benim verdiğimi unutuyorsun galiba! dedi. Ben olmasaydım şimdi çolak kalacaktın…Koca Ali gene karşılık vermedi. Acı acı gülümsedi. Kızardı. Sonrasında birden sarardı. Hızla döndü. Bilediği satırların en büyüğünü kaptı. Sıvalı kolunu, yüksek kıyma kütüğünün üzerine koydu. Kaldırdı, ağır satırı öyleki bir indirdi ki… O anda kopan kolunu tuttu. Görmüş olduğu şeyin ürperticiliğinden gözleri dışarı fırlayan Hacı Kasap’ın önüne– Al bakalım, şu diyetini verdiğin şeyi! diye hızla fırlattı. Sonrasında giysisinin kolsuz kalan yenini sıkı bir düğüm yapmış oldu. Dükkândan bir zamanlar geldiği yer şeklinde, şimdi gittiği yeri de, kentte kimse SEYFETTİN
Bu mesaj 'en iyi cevap' seçilmiştir. FABL Bir tür küçük öyküdür. Olaya dayalı bir anlatımı vardır. Hayattan alınan küçücük kesitler, hayvanlar ya da bitkiler arasında geçmiş gibi anlatılır. Bugün daha çok çocuk edebiyatında yer alan fabllerin, toplumu eğitici; örneklendirme ile kötü davranışlardan caydırıcı özelliği ile eskiden büyükleri eğitmede de anlatıldığı sanılmaktadır. Fabllerde soyut konular, olay plânıyla hem somutlaştırılarak hem de hareket kazandırılarak işlenir. Olaylar bizi güldürürken eğitir. İnsanlar arasında geçen iyi-kötü, cesur-korkak, dürüst-ikiyüzlü, gözü tok-aç gözlü… vb. çatışmalar; bu niteliklerin yakıştırıldığı hayvan kahramanlar arasında geçmiş gibi gösterilir. Fablin de dört ögesi vardır; kişiler, olay, zaman, yer. 1. Kişiler Fablin konusu olan olay, kişileştirilmiş en az iki hayvanın başından geçer. Bunlardan biri iyi ahlâklı bir tipi, diğeri kötü ahlâklı bir tipi canlandırır. Fablde ikinci derecede kişiler çok azdır, bazen yoktur. Kişi betimlemesi yoktur. Kahramanlar arasında tilki varsa biz onu kurnaz insan yerine koyarız; arslan varsa cesaretine güvenen biri yerine koyarız. Kısa olay bile bütün yönleriyle değil, yalnızca fable konu olan yönüyle tanımlanır. Derinlemesine duygu çözüm lemelerine yer verilmez. Fabllerde bir de anlatıcı kişi vardır. Bu kişinin de betimlemesi yapılmaz, cinsiyeti verilmez. Anlatıcı kahramanları izler, dersini alır. Böylece dinleyen ile aynı görüşü paylaşır. 2. Olay Fablin konusu insan başına gelebilecek her hangi bir olaydır. Olay, kahramanın eyleme dönüşmüş beğenme, istek, özlem, öfke, korku… gibi tutkuya dönüşmüş duygularından doğar. Fablin gövdesini bir olay oluşturur, asılönemli olan fablin anlatılış nedenidir. Buna “ders” denir. Fabl plânı dört bölümdür Serim, düğüm, çözüm, Serim Olayın türüne, çıkarılacak derse göre kişileştirilmiş hayvanlar veçevre tanıtımının yapıldığı bölümdür. b. Düğüm Olay o çevrede verilmek istenen derse göre gelişir. Kısa ve sıkkonuşmalar vardır. Hemen birkaç konuşma ile olay düğümlenir c. Çözüm Olay beklenmedik bir sonuçla biter. Fablin en kısa bölümüdür. d. Öğüt Ana fikir bu bölümde öğüt niteliğinde verilir. Bu bölüm kimi zaman başta, kimi zaman sondadır. Kimi zaman da sonuç okuyucuya bırakılır. 3. Yer Tasvir yapılmaz fakat çevre çok iyi verilmelidir Orman, göl kenarı,yol… gibi. Olayın geçtiği yer olayla birlikte değişebilir. 4. Zaman Her olay gibi fabldeki olay da bir zaman diliminde geçer. Kronolojik zaman kullanılır. Fabl Örnekleri ARSLANLA FARE Herkese saygı göstermeli elden geldikçe. Umulmadık kimselerden fayda görür insan. İşte bu, gerçeği anlatan bir hikaye, Daha nice bin hikaye arasından. Pençesi dibinde bir arslanın, Dalgınlıkla bir fare çıkıverdi. Bu fırsatı kullanmadı sultanı ormanın, Fareye dokunmayıp bir büyüklük gösterdi. Bu iyiliği boşa gitti sanmayın; Kimin aklına gelir ki bir an, Fareye işi düşer arslanın? Ama o da bir gün dışarı çıktı ormandan; Gitti tutuldu bir ağa. Ne çırpınma, ne kükreme … Kâr etmez tuzağa. Bay fare koştu; dişiyle arslanın ağını, Öyle bir kemirdi ki ağ söküldü nihayet. Sabırla zamanın yaptığını; Ne kuvvet yapabilir, ne şiddet. “İyilik eden iyilik bulur.” “Hizmet et benim için, hizmet edeyim senin için.” “İyilik iki baştan olur.” ŞAHİN İLE HOROZ Şahin, tatlı bir daire çizerek süzüldü, yüzyıllık çınar ağacının dalına kondu. Gerçi kendisini hafif hafif esen rüzgarın kollarına bırakmıştı ama; yine de yorulmuştu inerken. Bir süre konduğu dalda soluklandı, üzerindeki tozları silkeledi ve "Biraz kestireyim." diyerek iyice yayıldı. Tam bu sırada bir ses duydu. Horozun biri bağırtıyla kaçıyordu. Çınarın altına geldiğinde soluk soluğa kalmıştı. Dönüp arkasına baktı, kimsenin gelmediğini görünce rahatladı. Horozun kaçışını izlemiş olan şahin - Hah hah hah hah, diye gülmüştü. Horoz, "O da kim?" diye çevresine bakınırken, şahin yukarıdan seslendi - Benim, dostum, ben, şahin, başını yukarı kaldır. Horoz, sesin geldiği yöne kaldırdı başını, şahini gördü. Şahin hâlâ gülüyordu - Ne oldu, kimden kaçıyordun öyle? - Tabii gülersin, dedi horoz, sana göre bir şey yok. - Kim kovalıyordu seni? Horoz - Sahibim, dedi, kim olacak, ilerideki çiftlikte yaşıyorum. - Size şaşıyorum, dedi şahin, sahipleriniz, henüz yumurtadan yeni çıkmış bir yavruyken özenle besleyip büyütüyorlar, sizler için güzel evcikler yapıyorlar, kümeslerde bir eliniz darıda bir eliniz arpada yaşayıp gidiyorsunuz, yine de size yaranamıyorlar… Yahu, kendisine bu kadar yararı dokunan insanlardan kaçılır mı? Horoz, şahinin küçümseyici sözlerini dinledikten sonra - Sen, dedi, bir şahini tavada kızarırken veya şişe geçmiş közde pişerken gördün mü hiç? - Yook, dedi şahin laubali bir tutumla, ne olacak? - Ben, dedi horoz; çok horozlar, tavuklar gördüm sahibim pişirirken, ona nasıl güvenebilirim?DEVAMI Fabl ve Fablın Özellikleri
Deneme, Eleştiri, Gezi yazısı, Haber Yazısı, Hatıra, anı, Makale, Mektup, Roman, Sohbet, söyleşi, Tartışma, Biyografi, Fıkra, köşe yazısı, Günlük, Halk Hikayeleri, Hikaye, öykü, Masal, Mesnevi, Röportaj, Sunum, Tiyatro, Destan, düz yazı türleri, edebi türler. NESİR-DÜZ YAZI TÜRLERİ KOLAY ERİŞİMİ Deneme, Eleştiri, Gezi yazısı, Haber Yazısı Hatıra anı, Makale, Mektup, Roman Sohbet söyleşi, Tartışma, Biyografi Fıkra köşe yazısı, Günlük, Halk Hikayeleri Hikaye öykü, Masal, Mesnevi, Röportaj Sunum, Tiyatro, Destan NESİR - DÜZ YAZI TÜRLERİ, HİKÂYE ÖYKÜ Tanımı Yaşanmış ya da yaşanabilecek şekilde tasarlanan olayları kişilere bağlı olarak belli bir yer ve zaman içinde anlatan türe hikâye diyoruz. Hikâyeye bugünkü anlamda ilk edebi kimlik kazandıran İtalyan yazar Boccacio’dur. 16. yüzyılda yazdığı “Decameron” adlı eseriyle ilk öykü örneğini vermiştir. Bizde, destanlar, halk hikâyeleri ve masallarla eski bir temeli olan bu tür, 14. ve 15. yüzyılda “Dede Korkut Hikâyeleri” ile çağdaş hikâye tekniğine yaklaşmıştır. Hikaye, 19. yüzyılda Tanzimat’la birlikte Türk edebiyatına girmiştir. Batılı anlamda ilk hikaye örneğini Ahmet Mithat Efendi “Letaif-i Rivayet adlı eserini yazarak Edebiyatı'nda yayınlanmış ilk öykü ise kitabı Emin Nihat Tarlan'ın Müsameratname'dir. HİKÂYENİN UNSURLARI 1 OLAY Hikâyede üzerinde söz söylenen yaşantı ya da durumdur 2 KİŞİLER Olayın oluşmasında etkili olan ya da olayı yaşayan insanlardır. Olayı asıl yaşayan ana kişiler ve bu ana kişilere yardımcı olan yardımcı kişiler olmak üzere ikiye ayrılır. 3 YER Olayın yaşandığı çevre veya mekândır. Açık mekan ve kapalı mekan olmak üzere ikiye ayrılır. 4 ZAMAN Olayın yaşandığı dönem, an mevsim ya da gündür. 5 DİL VE ANLATIM Hikâyenin dili açık, akıcı ve günlük konuşma dilinden farklı olarak, etkili sözcük, deyim atasözü ve tamlamalarla zenginleştirilmiş güzel bir dil olmalıdır. Anlatım ise iki şekilde olur a Hikâye kahramanlarından birinin ağzından yapılan, yani olayı yaşayan kişinin ağzından yapılan “birinci kişili ben” anlatım b Olayı dışarıdan gören, izleyen kişinin yani yazarın ağzından anlatılan “üçüncü kişili o” anlatım HİKÂYEDE PLÂN Hikâyenin planı da diğer yazı türlerinde olduğu gibi üç bölümden oluşur; ancak bu bölümlerin adları farklıdır. Bunlar 1 SERİM Hikayenin giriş bölümüdür. Bu bölümde olayın geçtiği çevre, kişiler tanıtılarak ana olaya giriş yapılır. 2 DÜĞÜM Hikayenin bütün yönleriyle anlatıldığı en geniş bölümdür. 3 ÇÖZÜM Hikayenin sonuç bölümü olup merakın bir sonuca bağlanarak giderildiği bölümdür. Ancak bütün hikayelerde bu plân uygulanmaz, bazı öykülerde başlangıç ve sonuç bölümü yoktur. Bu bölümler okuyucu tarafından tamamlanır. ÖYKÜ ÇEŞİTLERİ 1 OLAY KLASİK VAK’A HİKÂYESİ Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anla-tıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir. Bir fikir verilme-ye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant Guy dö Mopasan tarafından yaygınlaştırıldığı için “Mopasan Tarzı Hikâye”de denir Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay, H. Rahmi Gürpınar ve Reşat Nuri Güntekin’dir. 2 DURUM KESİT HİKÂYESİ Bir olayı değil günlük yaşamın herhangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir. Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz. Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır. Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için “Çehov Tarzı Hikâye” de denir. Bizdeki en güçlü temsilcileri Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra’dır. 3 MODERN HİKÂYE Diğer öykü çeşitlerinden farklı olarak, insanların her gün gördükleri fakat düşünemedikleri bazı durumların gerisindeki gerçekleri, hayaller ve birtakım olağanüstülüklerle gösteren hikâyelerdir. Hikâyede bir tür olarak 1920’lerde ilk defa batıda görülen bu anlayışın en güçlü temsilcisi Fransız Kafka’dır. Bizdeki ilk temsilcisi Haldun Taner’dir. Genellikle büyük şehirlerdeki yozlaşmış tipleri, sosyal ve toplumsal bozuklukları, felsefi bir yaklaşımla, ince bir yergi ve yer yer alay katarak, irdeler biçimde gözler önüne serer. Yazı Türleri ve Özellikleri A. Düz Yazı Nesir Türleri Duygu ve düşüncelerin, uyak ve ahenk olmadan cümlelerle anlatıldığı yazılardır. > Olay, düşünce fikir ve bildirme yazıları olmak üzere üçe ayrılır. 1. Olay Yazıları Bir olayın, yer ve zaman belirtilerek, kahramanların çevresinde kurgulanmasına olay yazıları denir. Olay yazılarında genellikle öyküleyici anlatım tekniğini kullanılır. Özellikle romanlarda betimleyici anlatıma da sık sık başvurulur. Masal Olağanüstü olaylarla süslü, olağanüstü kişilerin başından geçen, zaman ve yer kavramları belirli olmayan hayalî olayların anlatıldığı yazılara masal denir. > Masalda eğiticilik ve öğreticilik esastır. > Masallardaki olaylar gerçeğe uymaz. > Kahramanlar olağanüstü özelliklere sahiptir. > Masalın geçtiği yer ve zaman belirsizdir. > Masallar tekerlemeyle başlar. > Masaldaki karakterler; cinler, periler, devler ve hayvanlar olabilir. > Masalların sonunda iyiler ödüllendirilir, kötüler cezalandırılır. > Ulusal konulara yer verilmez, evrensel konular ve mesajlar içerir. Fabl Öykünce İnsan dışındaki canlı ve cansız varlıklara insan özelliği verilerek başlarından geçen olayların insanlara ibret dersi verecek şekilde anlatıldığı kısa yazılara fabl denir. > Sonunda ders verme amacı güden yazılardır. > Genellikle hayvanlar ve bitkiler konuşturulur. > Fabl kahramanları insanlar gibi düşünür, insanlar gibi konuşur ve tıpkı insanlar gibi davranır. > Dünyanın en ünlü fabl yazarları Ezop, La Fontaine ve Beydeba’dır. Örnekler » Yengeç ana, yavrusunu sürekli uyarıyormuş – Şunu böyle yapma, bunu böyle yapma! Öyle eğri büğrü yürüme, doğru dürüst yürü!.. Canına tak eden yavru yengeç, anasına şöyle demiş – Peki, sen doğru dürüst yürü önümden de ben de yürümek nasılmış öğreneyim! Hikâye Öykü Olmuş veya olabilecek olayları belli bir plan çerçevesi içinde yer ve zamana bağlı olarak anlatan yazı türüne hikâye öykü denir. > Yaşanmış ya da yaşanabilir olaylar anlatılır. > Dar bir zaman dilimini kapsar. > Olayla ilgili yer ve zaman bellidir. > Romana göre kısa eserlerdir. > Karakter sayısı azdır. > Serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşur. > Kısa soluklu eserlerdir. > Olay, başlangıçtan sonra doğru giden bir olayın bir anlık parçasıdır. Roman Toplumların ve fertlerin başından geçmiş veya geçmesi mümkün olayları geniş olarak, ayrıntılarıyla anlatan yazı türüne roman denir. > Yaşanmış ya da yaşanabilir olaylar anlatılır. > Geniş bir zaman dilimini kapsar. > Olayla ilgili yer ve zaman bellidir. > Hikâyeye göre uzun eserlerdir. > Karakter sayısı fazladır. Hikaye ile Roman Arasındaki Farklar 1 Hikâye türü, romandan daha kısadır. 2 Hikâyede temel öge olaydır. Romanda ise temel öge karakter, yani kişidir. Hikâyeler olay üzerine kurulur, romanlar ise kişi üzerine kurulur. 3 Hikâyede tek olay bulunmasına karşılık romanda birbirine bağlı olaylar zinciri vardır. Romandaki olaylardan her biri hikâyeye konu olabilir. 4 Hikâyede kahramanların tanıtımında ayrıntıya girilmez, kahramanlar her yönüyle tanıtılmaz. Romandan farklı olarak hikâyede kişiler sadece olayla ilgili yönleriyle anlatılır. Bu yüzden hikâyelerdeki kişiler bir karakter olarak karşımıza çıkmaz. 5 Öyküde, olayın geçtiği yer çevre sınırlıdır ve ayrıntılı olarak anlatılmaz. Romanlarda olaylar çok olduğu için olayların geçtiği çevre de geniştir. Bu çevreler çok ayrıntılı olarak anlatılır. 6 Hikâyeler kısa olduğu için anlatım yalın, anlaşılır ve özlüdür. Romanlarda ise anlatım daha ağır ve sanatlıdır. Destan Bir ulusun kahramanlıklarını, savaşlarını, büyük toplumsal olaylarını anlatan ve genellikle şiir nazım biçiminde oluşturulan eserlere destan denir. > Yazı türleri içinde en uzun olanıdır. > Efsaneden sonra bilinen en eski türdür. > Sözlü edebiyat ürünüdür; ancak sonradan yazıya geçirilen destanlar da vardır. > Olağanüstü olaylar ve kahramanlar vardır. > Destan kahramanları yarı tanrısal nitelikler taşıyan han, hakan ve kağan gibi kişilerdir. > Destanlar doğal ve yapay suni olmak üzere ikiye ayrılır a. Doğal Destanlar Halk ozanlarının büyük toplumsal olayları anlattıkları destanlardır. Doğal destanların yazarı belli değildir, yani anonimdir. b. Yapay Suni Destanlar Yazarı belli olan, daha yakın zamanda yazılan ve olağanüstü durumlara daha az yer veren destan türüdür. Efsane Söylence Halkın duygu, düşünce ve hayal dünyasında doğarak ağızdan ağıza dolaşan, gelenek ve göreneklerin oluşumunu etkileyen hikayelere efsane denir. > Hayal gücünün ürünü ve bilinen en eski türdür. > Eski dönemlerde tabiat olaylarının nedenlerini bilmeyen insanlar, bu olayları açıklama gereği hissetmişlerdir. Yağmurun yağması, gök gürültüsü, şimşek çakması gibi birçok olayı kendilerine göre yorumlamışlar, efsaneler vasıtasıyla bunlara açıklık getirmişlerdir. > Efsanelerde kahramanlar Tanrı, ruh, melek gibi kavramlar bazen de taş, kaya, dağ gibi doğa parçası unsurlardır. Bu kahramanlar hikayelerde kişileştirilirteşhis ve konuşturulurintak. Efsane ile Destan Arasındaki Farklar 1 Destanlardaki olayları tarih sayfalarında bulmamız mümkündür. Ama bunu efsane için her zaman söyleyemeyiz. 2 Destanlar genellikle şiir manzum biçiminde yazılırken, efsaneler düz yazı nesir biçimindedir. 3 Destanlar milletlerin yaşamış olduğu önemli olayları konu alır. Bu bakımdan bu önemli olayları bir tarihi gerçeklik olarak görebiliyoruz. Ancak bunu bütün efsaneler için söylememiz mümkün değildir. 4 Efsanelerin benzerlerini başka milletlerde de bulabiliriz. Fakat destanlar milli oldukları için benzerleri olamaz, sadece bir millete aittirler. Efsane ile Masal Arasındaki Farklar 1 Masallar tamamen olağanüstü, olağandışı olayları anlatırken efsaneler toplumsal olaylarla ilgili insanların doğaüstü olaylara karşı verdiği savaşı anlatır. 2 Masallar her zaman mutlu sonla biterken efsaneler her zaman mutlu sonla bitmez. 3 Masalın amacı eğiticilik, efsanenin amacı ise bazı olaylara açıklık getirmektir. Anı Hatıra Yaşanmış olayların, üzerinden zaman geçtikten sonra yazıldığı yazı türüne anı hatıra denir. > Bir kişinin yaşadığı veya tanık olduğu olaylar anlatılır. > Yazar, olayları kendi bakış açısından anlatır > Geçmişe ışık tutar. > Tarihsel olayların öğrenilmesine katkıda bulunur. Günlük Günce Düzenli bir biçimde yazılan, tarih atılan günlük notlara, bir yazarın yaşamı boyunca günü gününe yazdığı yazılara günlük denir. > Olaylar günü gününe, tarih belirtilerek yazılır. > Kısa yazılardır. > Kaleme alan kişinin yaşamından izler taşır. > İçten ve sevecendir. Anlatımda “iç konuşma” yöntemi kullanılır. Günlük ile Anı Arasındaki Farklar 1 Günlükte olaylar günü gününe yazılırken anı da geçmişteki olaylar anlatılır. Bir bakıma günlük geleceğe yönelik, anı ise geçmişe yöneliktir. Tiyatro Dram, komedi, trajedi gibi sahnede oynanmak üzere yazılan edebiyat türlerinin ortak adına tiyatro denir. Ayrıca yazılan eserlerin sahnede oynanmasına ya da bu tür eserlerin oynandığı binaya da tiyatro denir. > Genellikle oynanmak için yazılır. Okunmak için yazılan tiyatro türleri de vardır. > Olayları oluş hâlinde gösterir. > Konuşma ve eyleme dayanan bir türdür. > İnsana ders vermek, onu düşündürmek onu yorum yapmaya yönlendirmek amacı taşır. > Tiyatronun unsurları “Yazar, eser, oyun ve seyirci”dir. > Tiyatronun temel ögeleri “Olay, yer, zaman ve kişiler”dir. Tiyatro Terimleri Opera Orkestra eşliğinde söylenen, tüm sözleri bestelenmiş oyun. Operet Yergi içerikli, konuşmalı ve şarkılı bölümleri birbirini izleyen hafif eğlenceli oyun. VodvilEntrika komedisi Yalnızca güldürme amacı güden, karmaşık olaylar ve yanlış anlamalar üzerine kurulan, beklenmedik bir şekilde biten komedi türüdür. Pandomimmim Sessiz hareketler, jestler, yüz ifadeleri ve kostümler yoluyla duyguları, düşünceleri anlatmaya yarayan tiyatro çeşididir. Suflör Tiyatroda, kuliste bulunarak oyunculara sözlerini fısıltıyla söyleyip hatırlatan yardımcı. Temsil Bir tiyatro eserinin oynanması. Diyalog Kişilerin karşılıklı konuşmaları. Monolog Bir kişinin tek başına konuşması. Kulis Sahne arkası. Fars Toplumdaki düzensizlikleri alaylı anlatımla yeren, daha çok halk zevkini okşayan kaba güldürü. Feeri Kişileri melek, cin, peri…olan sahnelenmiş masal. Bu türde halk efsanelerinden yararlanılır. Skeç Kısa yazılmış, güldürme amaçlı oyun. Melodram Bestelenmiş dramdır. Kabare Güncel, toplumsal konuları eleştirel bir tavırla yansıtan, izleyici ile içlidışlı olunan oyunlardır. Drama Bir tiyatro metninin oyuncular tarafından sahnede canlandırılmasıdır. Dublör Tiyatro ve sinemada bir rolün yedek oyuncusudur. Fasıl Bölüm, tiyatroda perdenin karşılığıdır. Jest Sanatçının bütün hareketlerine verilen ad. Mimik Kaş, göz, yüz hareketleriyle bir duygu ve düşüncenin anlatılmasıdır. Mizansen Oyuncuların sahnedeki hareketlerine denir. Rejisör Bir piyesi sahneye koyan kişidir. Sahne Oyunun her bölümüne verilen ad. Senaryo Bir oyunun ve filmin bütün ayrıntılarıyla yazıldığı metindir. Tekerleme Genellikle masalların başında bulunan, pek anlamı olmayan, uyaklı sözlere tekerleme denir. Örnekler » Ooo Mercan Ne getirdi amcan? Tatlı patlıcan Can can can Çıktım erik dalına Baktım tren yoluna… 2. Düşünce Fikir Yazıları Bir toplumu; sosyal, siyasal, bilimsel vb. konularda düşündürmek amacıyla fikri temelleri olan, bir kısmı kişisel düşünceler olurken bir kısmı ispatlanmış gerçeklere dayanarak yazılan yazılara düşünce yazılarıdenir. Düşünce yazılarında açıklayıcı ve tartışmacı anlatım teknikleri çokça kullanılır. Fikri alt yapısı olan türler olması sebebiyle de düşünceyi geliştirme yollarından sayısal verilerden yararlanma, tanık gösterme, örneklendirme ve karşılaştırmalara sık sık başvurulur. Makale Herhangi bir konuda bilgi vermek veya bir gerçeği savunmak için yazılan yazılara makale denir. > Makalenin temel öğesi fikirdir. > İnceleme ve araştırmaya dayanır. > Bir tezi savunmak, desteklemek amacı taşır. > Makalelerde bilimsel verilerden yararlanılır. > Gazete ve dergi yazısıdır. Örnekler » Kitap okumayı sevmiyoruz. Bu kitap okuma oranlarından da belli. Nüfusu yedi milyon olan Azerbaycan’da kitaplar ortalama tirajla basılırken Türkiye’de bu rakam 3000 civarında. Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen yıllık kitaba harcanan para ortalama 100 dolar, bizde ise 10 doların altında. Türkiye’de her yüz kişiden beşi kitap okuyor. Bütün bunlar bizim kitaba ne kadar uzak bir toplum olduğumuzun göstergesi. Deneme Bir yazarın herhangi bir konu üzerinde, özel görüş ve düşüncelerini iddiasız, kesin kurallara varmaksızın anlattığı yazılara deneme denir. > Denemede konu sınırlaması yoktur. Yazar, iste¬diği konuyu ele alıp işleyebilir. > Yazarın anlattıklarını kanıtlama kaygısı yoktur. > Yazar kendisiyle konuşuyor gibi bir anlatım kullanır. Daha doğrusu kendi içiyle yaptığı konuşmaları yazıya geçirir. > Anlatılanlar kesin bir sonuca bağlanmaz. > Denemede alabildiğine kişisellik ve kendine özgülük vardır. > Dünya edebiyatında Montaigne, Türk edebiyatında ise Nurullah Ataç bu türün en önemli temsilcisidir. Örnekler » Gönlümüzün güzelliği sevgi ise beynimizin güzelliği de düşünebilme yeteneğimizdir. O yeteneği her an, her dakika kullanmalıyız. Unutmayalım ki düşünen insan, özgür insandır. Kişi düşünebiliyorsa pek çok sorununu çözecek, pek çok şeyi bilecektir. Onun için bir karar alırken annenizin, babanızın, çevrenizdekilerin görüşlerini alın ama o görüşleri de sorgulayın. Sonra da oturup kararınızı kendiniz alın. Bu durumda eziyetler de güçlükler de size aittir artık. Karar alırken sorumluluk almayı da bilin. İşte bu, büyümek ve olgunlaşmaktır. Aynı zamanda özgür olma yolunda atılan ilk adımdır. Söyleşi Sohbet Yazarın, gündelik olaylarla ilgili düşüncelerini, okuyucu ile karşı karşıya oturup konuşuyormuş gibi içten bir hava içinde yazdığı yazılara sohbet denir. > Karşılıklı konuşma havası içinde yazılır. > Belirli konusu yoktur. Yerine ve zamanına göre sıkıcı olmayan her şey sohbet konusu olabilir. > Gazete ve dergi yazılarıdır. > Yazarın kendi kişisel düşüncesi ağırlıktadır. > En önemli özelliği, samimi bir üslupla kaleme alınmasıdır. > Yazarın öğretme ve kanıtlama amacı yoktur. Fıkra Köşe Yazısı Bir yazarın, herhangi bir konu üzerinde, kişisel anlayış, görüş ve düşüncelerini güzel bir üslupla, hiçbir kanıtlama gereği duymadan anlattığı yazı türüne fıkra denir. İki tür fıkra vardır Gazete fıkraları, nükteli hikâyecik türündeki fıkralar. Yazı türü olarak “gazete fıkraları” kabul edilmektedir. Gülmece yazılardan olan fıkraları, gazete yazı türü olan fıkrayla karıştırmamalıyız. > Gazete yazısıdır. > Yazar düşüncelerini kanıtlama yoluna gitmez. > Dil doğaldır. Günlük deyimlere, yer yer nükteli sözlere yer verilir. > Okuyucuyla sohbet ediyormuş havası hakimdir. Anlatım senli benlidir. Fıkra ile Makale Arasındaki Farklar 1 Makalede ispat vardır, ciddi bilimsel bir dil kullanılır; fıkra ise daha serbest ve mizahi ögeler içerir ve ispat yoktur. 2 Makalede yazar doğruyu, fıkrada ise kendi doğrusunu anlatır. Eleştiri Tenkit Bir sanat eserinin olumlu ya da olumsuz yanlarını somut verilere dayanarak yargılayıp eserin gerçek değerini ortaya koymak amacıyla yazılan yazı türüne eleştiri denir. > Eleştiri yazıları, bir eseri tanıtmayı amaçlar. > Eleştiri yapan kişiye eleştirmen denir. > Değerlendirme yazılarıdır. > Eleştiri denince, akla eserin olumsuz yanlarının belirlenip okuyucuya aktarılması gelir. Bu yanlış bir düşüncedir. Gerçek bir eleştiride eleştirilen eserin hem olumlu hem de olumsuz yanları bir arada verilir. > Eleştirinin amacı, okuyucuya ve yazara kılavuzluk yapmaktır. Nutuk Söylev Bir topluluğu coşturmak, belli bir amaca yöneltmek; onlara bir düşünceyi, bir duyguyu, bir ülküyü aşılamak amacıyla söylenen uzun ve coşkulu konuşmalardır. > Nutuk türünde konuşma yapan kişiye hatip söylevci denir. > Hatipler konuşurken jest ve mimiklerine, vurgu ve tonlamalarına, konuşmalarının açık ve anlaşılır olmasına dikkat etmeli; dinleyicilerin nabzını tutmalıdır. > Nutuk siyasi, askeri, hukuksal, dinsel ve akademik alanda yapılabilir. 3. Bildirme Yazıları Bir bilgiyi iletmek; bir yeri, kişiyi veya ürünü tanıtmak; istek ve şikayette bulunmak amacıyla yazılan metinlere bildirme yazıları denir. Biyografi Yaşam Öyküsü Tanınmış, eserler yazmış, ün bırakmış kişileri tanıtmak amacıyla yazılan yazılara biyografi denir. > Önemli şahısların hayatı başkası tarafından anlatılır. > Anlatılan kişinin hayatı tarih sırasına göre ele alınır. > Kurgusal değildir, gerçekçidir. > Üçüncü kişinin ağzıyla anlatılır. Örnekler » Faruk Nafiz ÇAMLIBEL, 18 Mayıs 1898 tarihinde İstanbul’da doğdu. Kayseri, İstanbul ve Ankara’da öğretmenlik yaptı. İstanbul’dan milletvekili seçildi. “Anayurt” adında bir dergi çıkardı. Türkçenin gelişmesine büyük katkıları oldu. 8 Kasım 1973’te vefat etti. Eserlerinden bazıları şunlardır Çoban Çeşmesi, Han Duvarları… Otobiyografi Öz Yaşam Öyküsü Bir insanın, kendi hayatını kendisinin yazdığı eserlere otobiyografi denir. Biyografilerde kişinin hayatı, çalışmaları başkası tarafından yazılırken otobiyografilerde kişi kendisini anlatır, yazar. > Kaynak olarak kişi kendisini ve aile büyüklerinden aldığı bilgiyi kullanır. > Birinci kişinin ağzıyla anlatılır. Örnekler » KENDİMİN POPÜLER TARİHİ 1960’larda 6’ncı ayın 16’sında saat 6’yı 56 geçe, 06 trafik kodlu şehirde doğdum. Bu altılar hayatım boyunca peşimi bırakmadı. Bir ailenin tek çocuğuyum. Can Bartu’dan ad koymuşlar bana. Dolayısıyla tutacağım takımı seçme şansım kalmadı. 1964 yılında kreşe vermişler beni. Yedi yaşıma geldiğimde okumayı öğrendim… Haber Belli bir zaman içerisinde geçen olayları anında okuyucuya bildiren gazete yazılarına haber denir. Gazetelerde haber toplayan kişilere muhabir denir. > Haber yazılarında temel ilke nesnelliktir. > Bir haber yazısı 5N1K kim, ne, nerede, ne zaman, nasıl, niçin? sorularına cevap vermelidir. > Haber; ilginç, yeni, doğru ve önemli olmalıdır. Röportaj Gazetecilerin bir yeri, bir kurumu ziyaret ederek o yerin özelliklerini, orada gördüklerini, kişisel düşünceleriyle birleştirip fotoğraflarla belgeleyerek kaleme aldıkları yazılardır. Örnekler »Muhabir Küçüklüğünüzde arkadaşlarınızın futbol oynaması yasakken anneniz sizin futbol oynamanızı hep desteklermiş. Biraz anlatır mısınız o günleri? Rıdvan Bizim mahallede “okul başarısını düşürecek” diye kimse çocuğunun futbol oynamasını istemezdi. Ben de o yaşlarda futbola meraklıydım ve annem de her gün giydiğim eşofmanı hazır ederek okuldan sonra top oynamama izin verirdi. Bunu yapan başka aile yoktu. Muhabir Profesyonel futbol hayatına geçişiniz nasıl oldu? Rıdvan 13-14 yaşındayken Nazilli Spor’dan 25 futbol topu karşılığında Muğla Spor’a transfer oldum. Böylelikle profesyonel futbol hayatım başladı. Gezi Yazısı Seyahatname Gezilip görülen yerlerin ve o yerlerle ilgili izlenimlerin anlatıldığı yazılara gezi yazısı denir. > Gezilip görülen yerler edebî bir üslupla anlatılır. > Yazarın duygu ve düşüncelerini içerebilir. > Gözlem gücüne dayanır. > Anlatılanlar gerçektir, hayal ürünü değildir. Örnekler » Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sinde anlattığı Amasya’yı gezmeye gidiyorduk. Yolculuğumuz on-on iki saat sürdü. Otobüs şoförü bizi şehrin göbeğinde indirdi. Amasya, bütün güzelliğiyle gözümüzün önündeydi artık. Yeşilırmak, şehrin tam ortasından geçiyor. Şehrin bir yanında Amasya Kalesi bir yanında Ferhat Dağı var. Amasya Kalesi’nin eteklerinde Yeşilırmak boyunca uzanan Safranbolu evlerine benzeyen tarihî Yalıboyu evleri var. Hemen arkasında ise Kral Kaya Mezarlıkları… Şehir, sanki açık hava müzesi. Şehri kuş bakışı görmek için Çakallar Tepesi’ne çıktık. Tarih kokan muhteşem bir şehir sanki ayaklarımızın altındaydı. Mektup Bir düşünce, duygu veya dileğin iletilmesi amacıyla yazılan yazılara mektup denir. > Mektuplar, işledikleri konulara göre özel mektuplar, edebi mektuplar, iş mektupları ve resmi mektuplar olmak üzere dört grupta incelenir a. Özel Mektuplar Hısım, akraba, eş-dost ve tanıdıklar arasında yazılan mektuplardır. En önemli özelliği gizliliğidir. Mektupta uyulması gerekenler Tarih Kâğıdın sağ üst köşesine, hitapla aynı sıraya yazılır. Tarihten önce mektubun yazıldığı yer yazılır. Hitap Hitap mektubun başlığıdır. Hitap bir iki sözcükten uzun olmamalı, aradaki sevgi, saygı, içtenlik derecesi bu bir iki sözcükte toplanmış olmalıdır. Hitaptan sonra virgül , işareti koymayı unutmamak gerekir. Giriş Mektubun yazılış nedeni bu bölümde belirtilir. Giriş birkaç cümleliktir. Gelişme Mektubun söyleşi bölümüdür. Verilecek haberler, sorulacak sorular bu bölümde yer alır. Sonuç Bu bölümde mektup yazılan kimsenin ve tanıyorsak o ailedekilerin durumu, sağlığı sorulur. Kendi durumumuzdan haber veriler. İyi dileklerle mektup bitirilir. Mektubun sağ alt köşesine ad, soyad yazılıp imzalanır. Kâğıt özenle katlanıp zarfa konularak zarf kapatılır. b. Edebi Mektuplar Edebi mektuplar, özellik olarak, bir bakıma özel mektuptur. Edebiyatçıların birbirlerine ya da yakınlarına yazdığı mektuplar anlatımları sanat yüklü olduğu için zamanla araştırmacılar tarafından yayınlanır. Böyle mektuplara edebi mektup denir. c. İş Mektupları Ticaret ve endüstri kurumlarının birbirlerine ve kişilere, kişilerin bu kurumlara gönderdikleri mektuplara iş mektubu denir. İşyerleri bu mektuplarda, firma ismini taşıyan başlıklı beyaz kağıtlar kullanırlar. Yazıda daktilo veya bilgisayar kullanmak yerleşmiş bir kuraldır. İş mektuplarında da konu kısa,öz olarak açık ve yalın bir anlatımla ele alınmalıdır. Resmi mektupların özellik ve yazılışlarını kavramış olmak bu tür mektup yazmada da büyük kolaylık sağlar. İş Mektuplarının Yazılışında Uyulacak Kurallar 1 Ciddi bir anlatım kullanılmalı, kısa ve özlü bir anlatım yolu seçilmelidir. 2 Her iş için ayrı bir mektup yazılmalıdır. 3 Daktilo veya mavi mürekkepli dolma kalem kullanılmalıdır. 4 Ele alınan konu hakkında amaca uygun açıklamalar yapılmalı, gerekli yerlerde teknik terimler kullanılmalıdır. 5 İstekler yapmacıklığa kaçmadan ciddi bir hava içinde belirtilmeli, saygı bildiren kelimeler ölçülü şekilde kullanılmalıdır. 6 Eğer yazılan iş mektubu, bir başka mektuba cevap niteliği taşıyorsa,bu, metnin başında “ilgi” bölümünde belirtilmelidir. Bunun için o mektubun tarihi ve numarasının yazılması yeterlidir. d. Resmi Mektuplar Devlet dairelerinin kendi aralarında veya kişilerle devlet daireleri arasında yazılan mektuplardır. Bu tür mektuplarda, konunun uzunluğuna göre tam veya yarım sayfa boyutunda çizgisiz,beyaz kağıtlar kullanılır. Anlatım ciddi ve ağırbaşlı olmalıdır. Konu dışında ayrıntılara ve özel isteklere yer verilmez. Konu en açık ve yalın biçimde ele alınır. Resmi Yazışmalarda Dikkat Edilecek Noktalar 1 Kağıdın üst yanından iki santim aşağıda ve ortada olmak üzere yazının çıktığı dairenin adresi bulunur. 2 Sağ üst köşeye tarih konur. 3 Mektup, cevap mahiyetinde ise “ilgi” hanesine cevabı olduğu mektubun sayı ve tarihi, “konu” hanesine de kısaca amaç yazılır. 4 Yazının ilk paragrafında sorun veya konu ortaya konur. 5 Gelişme paragraflarında,bizim konu hakkındaki görüşümüz belirtilir,bizden istenilen bilgiler verilir. 6 Sonuç bölümünde, alt makama yazılıyorsa “… rica ederim.”, üst makama yazılıyorsa “… arz ederim.” şeklinde bitirilir. 7 Resmi yazıyı tamamlayan evraklar,metnin sol alt kısmına,sıra numarası verilerek belirtilir. 8 Kağıdın sol en alt köşesine yazıyı daktilo edenle,konuyla ilgili bölüm şefinin ad ve soyadlarının ilk harfleri yazılır. Dilekçe Dilekçe Örneği Resmi büyütmek için resmin üzerine tıklayınız. Bir isteği, bir şikayeti duyurmak veya bir konuda bilgi vermek, bilgi istemek için yazılan başvuru yazısına dilekçe denir. Dilekçe Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar 1 Dilekçeler,konularına göre uzun veya kısa olabilir. Konular kısa ve öz olarak belirtilir. Gereksiz ayrıntılara yer verilmez. 2 Dilekçelerde ciddi, ağırbaşlı bir dil kullanılır. Anlatımın yalın ve duru olmasına özen gösterilir. Süslü, yapmacık, laubali ifadelerden kesinlikle kaçınılmalıdır. 3 Dilekçeler; çizgisiz,beyaz dosya kağıdına daktiloyla bilgisayarla veya dolmakalemle,okunaklı el yazısıyla yazılmalıdır. Dilekçe yazarken kağıdı iyi ortalamak gerekir. 4 Sağ üst köşeye kağıdın üst kısmından belli bir aralık bırakıldıktan sonra tarih yazılır. 5 Dilekçe hangi kuruma veriliyorsa,bu makamın adı başa yazılır. Kurum adının sağ altına kurumun bulunduğu şehir adı yazılır. 6 Daha sonra konunun belirlendiği metin bölümüne geçilir. Bu bir şikayet dilekçesiyse,şikayet sağlam kanıtlara dayandırılmalıdır. Eğer iş isteme dilekçesiyse, öğrenim durumu,yaş, kısa bir özgeçmiş, kurumca aranan seçkin nitelikler açık seçik belirtilmelidir. 7 Ardından arz bölümüne geçilir. Bu bölümde dilekçede bir durum belirtiliyorsa, son cümle “… bilgilerinize saygılarımla sunarım/arz ederim.”, bir istek belirtiliyorsa “Gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.” gibi ifadeler kullanılarak dilekçenin metin kısmı tamamlanır. 8 Dilekçe bitiminde sağ alt köşeye dilekçe sahibinin ad ve soyadı yazılır ve altına imza atılır. 9 Sol alt köşeye açık adres yazılmalıdır. 10 Adresin altına eğer varsa dilekçemizde başvurulanla ilgili ekler “Ek 1…,2…” şeklinde alt alta belirtilerek yazılır. Tutanak Bir durum veya olayın oluş şekli ve sırasıyla beraber yazıya aktarılmasına tutanak denir. Tutanaklarda ayrıntılar önemlidir. Çünkü olayı değerlendirecek olanlar, bunlara göre hüküm verecektir. Olayın niteliği, yeri, zamanı, başlaması, başlamasına sebep olanlar, olayın gelişimi ve sonucu anlatılmalıdır. Tutanak Yazarken Dikkat Edilmesi Gereken Kurallar 1 Başlık bölümü kağıdın üst-orta kısmına tamamı büyük harfler ile yazılmalıdır. Başlık bölümü olayın ya da yapılan işlemin içeriğini yansıtacak şekilde seçilmelidir Örnek Kaza tespit tutanağı. İçerik, kelime ya da cümle ile belirtilemeyecek şekilde ise, sadece TUTANAK tabirini kullanmak da yeterlidir. 2 Tarih yazılır gerekirse saat sonra olay yeri yazılır daha sonra kişiler yazılır ve durum izah edilir. 3 Tutanağın verileceği amire itaf edilircesine bilgilerinize arz ederim denilir. 4 Tutanağın alt kısmına varsa 2 şahit bir amir ve tutanak tutulan kişinin adı soyadı yazılır ve imzaları alınır. > Bunu dışında bir de toplantı tutanakları vardır. Çeşitli toplantılarda, toplantıya katılan kişilerin konuşmalarının ve tekliflerinin yazılması, durumun tespit edilmesi ve verilen kararların yazıya geçirilmesine de tutanak denmektedir. Bu tür tutanaklar hazırlanırken; önce toplantının hangi tarihte, ne zaman ve nerede nasıl başlatıldığı belirtilir. Toplantılarda önceden belirlenmiş ve ilgililere duyurulmuş gündem maddeleri sırasıyla tartışılır ve o konuyla ilgili karar verilir. Tutanağını yazan kişi, toplantıda söz alanların düşüncelerini veya beyanlarını açık ve öz olarak aynen yazar. Toplantının bitiminde ilgililer tutanağın altını imzalarlar. İlan Herhangi bir konudaki bir durumun, gazete, dergi, radyo, televizyon veya internet aracılığıyla ilgililere veya kitlelere duyurulmasına ilan denir. Konunun niteliğine göre ilan ya özeldir ya da resmîdir. İlanda çarpıcılık, kısalık, açıklık, ve anlaşılırlık önemlidir. İlanlar iş, toplantı, kayıp, ölüm vb. durumlarda da verilir. Örnekler » tarihinde kimliğimi kaybettim. Hükümsüzdür. Ali Yılmaz» ELEKTRİKLİ ev aletleri ve beyaz eşya konusunda ürün tanıtımı yapabilecek bayan eleman aranıyor. 0123 123 45 67 Sağlam Ticaret – Beyoğlu Reklam Bir malı, bir ürünü çeşitli iletişim araçları yoluyla ilgilenecek olanlara veya kitlelere duyurmak ve tanıtmak amacıyla hazırlanan yazılı veya görsel içeriğe reklam denir. Reklamda amaç genellikle bir malın çok satılmasını sağlamaktır. Bunun için de reklam, ilgi çekici ve etkileyici olmalıdır. Günümüzde reklamcılık pek çok bilim dalından faydalanan bir iş kolu olmuştur. Reklam yazarlığı da ayrı bir çalışma alanıdır. Bilmece Bir şeyi adını anmadan niteliklerini üstü kapalı söyleyerek o şeyin ne olduğunu bulmayı okuyana ya da dinleyene bırakan edebî türe bilmece denir. Örnekler » Dışı var, içi yok Dayak yer, suçu yok. top » Açarsam dünya olur Yakarsam kül olur. harita » Küçücük fıçıcık, içi dolu turşucuk limon B. Şiir Nazım Türleri Her şiirin belli bir konusu, üslubu vardır. Kimi aşk, ayrılık konusunu işler, kimi okura bir bilgiyi özlü bir şekilde verir, kimi ise birini eleştirir. İşte şiirlerin bunlara göre sınıflandırılması şiir türlerini ortaya koyar. Bunlar Yunanca’daki adlarıyla adlandırılır Lirik, Epik, Didaktik, Pastoral, Satirik. Tanzimat’tan sonra oluşan bu adlandırmadan önce Türk şiiri, nazım şekillerine göre sınıflandırılırdı Gazel, Kaside, Şarkı, Koşma, Destan, Varsağı, Mani, Ağıt vb. 1. Lirik Şiir Duygusal Şiir İçten gelen heyecanları coşkulu bir dille anlatan duygusal şiirlere lirik şiir denir. Bu şiirlerde “sevgi, özlem, ayrılık” gibi konular işlenir. Örnekler » Nasıl acıkırsa susarsa insan Öyle sevdim bir memleket kızını Bir şey bu aşkın artırdı hızını Aramıza dağlar deryalar koyan Bu dörtlükte olduğu gibi lirik şiirde hayal, duygu ve coşkunluk birinci plandadır. 2. Epik Şiir Destansal Şiir Kahramanlık, yiğitlik, savaş konularını işleyen ya da tarihsel bir olayı coşkulu bir anlatımla işleyen şiirlere epik şiir denir. Örnekler » Bizdik o hücumun aşkıyla kanatlı Bizdik o sabah ilk atılan safta yüz atlı Uçtuk Mohaç ufkunda görünmek hevesiyle Canlandı o meşhur ova at kişnemesiyle Bu dörtlükte olduğu gibi epik şiirler, okuyanlarda vatan ve millet sevgisi oluşturur. 3. Didaktik Şiir Öğretici Şiir Belli bir düşünceyi kabul ettirmek veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, ahlaki bir ders çıkarmak için yazılan öğretici şiirlere didaktik şiir denir. Örnekler » Piknik, gezi yaparken Çöp bırakma geride Çayırlarda yürürken Zarar verme çiçeğe Bu dörtlükte kişilerde çevre bilinci oluşturma amaçlanmıştır. Şair, şiir yolu ile okuyucusunu çevre konusunda bilinçlendirmeyi amaçlamıştır NOT Fabl da didaktik şiir türde amaç, insanların hatalarını düzeltmek, onlara yol göstermektir. Fabllardaki düşsel unsurlar birer araçtır. Asıl hedeflenen ise ahlaki derstir. İnsan dışındaki varlıklara insana ait özellikler verilerek, bu varlıklar öyle hareket ettirilir. 4. Pastoral Şiir Doğa Şiiri Doğa güzelliklerini; orman, yayla, dağ, köy ve çoban yaşamını ve bu hayata duyulan özlemi ifade eden şiir türüne pastoral şiir denir. Örnekler » Gümüş bir dumanla kapandı her yer Yer ve gök bu akşam yayla dumanı Sürüler, çeşmeler, sarı çiçekler Beyaz kar, yeşil çam, yayla dumanı 5. Satirik Şiir Yergi Şiiri Toplum hayatındaki aksayan yönlerin, düzensizliklerin; insanların çeşitli konulardaki beceriksizliklerinin ve zayıflıklarının anlatıldığı yergi şiirlerine satirik şiir denir. Bu şiir türü, Halk edebiyatında “taşlama”; Divan edebiyatında “hicviye”; günümüz edebiyatında ise “yergi” adıyla bilinir. Örnekler » Cüzdanı görseler itin boynunda “Buyur baş sedire it ağa.” derler Eğer paran yoksa senin koynunda “Defol git şuradan kurbağa!” derler Bu dörtlükte insana değil de paraya önem verilmesi eleştirilmekte, toplumsal bir sorun dile getirilmektedir. 6. Mani Başta aşk olmak üzere hemen her konuda yazılabilen bir halk edebiyatı nazım türüdür. > Anonim halk edebiyatının en yaygın şeklidir. Söyleyeni belli değildir. > Genellikle yedi heceli bir dörtlükten oluşur. Ama mısra sayıları 5,6,7,8 hatta 14 olan maniler de vardır. > Uyak düzeni aaxa şeklindedir. > Manilerin ilk iki dizesi uyağı doldurmak ya da temel düşünceye bir giriş yapmak için söylenir. Bunlara doldurma dizeler denir. > Temel duygu ve düşünce son iki dizede ortaya çıkar. Örnekler » Bahçelerde saz olur. Gül açılır yaz olur. Ben yârime gül demem, Gülün ömrü az olur. » Deniz geçer sal değil. Sözlerim masal değil. Gönül çarşıda pazarda, Satılacak mal değil. » Karpuzlar yenmez oldu. Sıcaktan benzim soldu. Bir yar sevdim o dahi, Gitti de gelmez oldu. Yazı Türleri ve Özellikleri, Deneme, Eleştiri, Gezi yazısı, Haber Yazısı, Hatıra, anı, Makale, Mektup, Roman, Sohbet, söyleşi, Tartışma, Biyografi, Fıkra, köşe yazısı, Günlük, Halk Hikayeleri, Hikaye, öykü, Masal, Mesnevi, Röportaj, Sunum, Tiyatro, Destan sevgilerimizle...
Türk Edebiyatında HİKÂYE Türü ve Özellikleri konusuna derinlik kazandırmadan önce HİKÂYENİN ne olduğunu belirlemek gerekir. Hikâye bir ya da birkaç kişinin başından geçen dar ve kısa hayat olaylarını anlatan yazıdır. Hikâyede olay, fazla genişletilmez, ikinci plandaki kişilere yer verilmez. Hikâyenin konusu gerçek yaşamdan alınabileceği gibi gerçeğe uyacak şekilde yazarın hayal kurma yetisinden çıkabilir. Bir hikâyede başlıca şu niteliklerin bulunması koşulu vardır Hikâye öykü; yaşanmış ya da yaşanabilir olay veya durumların kişi, yer ve zamana bağlı olarak okuyucuda heyecan ve zevk uyandıracak şekilde anlatıldığı kısa edebî genellikle tek olay anlatılır, kişi sayısı bir yönü üzerinde ve mekânın anlatımında ayrıntıya girilmez. Hikâyede genellikle kısa cümleler ilkin eski destanları görevini yüklenmek ve bunların yerini tutmak amacıyla yeni çağda meydana gelmiştir. Daha önce hikâye türüne rastlanmıyor, Rönesans’tan zamanımıza dek gittikçe gelişen hikâye, Batı edebiyatının en yaygın türü yüzyılda İtalyan edebiyatında Boccaccio’nun Bokaçyo yazdığı Decameron Dekameron adlı eser, hikâye türünün ilk örneği kabul edebiyatında Tanzimat’tan önce hikâye türünün yerini halk hikâyeleri, destanlar, masallar, mesneviler ve Dede Korkut Hikâyeleri tutmaktaydı. Batılı anlamda hikâye, Türk edebiyatına Tanzimat’la girmiştir. Daha önceki aydınlar edebiyatı olan Divan Edebiyatı ile buna paralel yürüyen Halk Edebiyatımızda hikâye türü yoktur. Mesnevî adı verilen manzum yazılar, bugünkü anlamda hikâye olmayıp masalla hikâye arasında Divan Edebiyatı’na özgü bir manzum yazı türüdür. Leylâ ve Mecnun, Ferhat ile Şirin gibi. Ahmet Mithat Efendi’nin Letâif-i Rivâyât adlı eseri ilk hikâye Rivâyât’ta yer yer geleneksel hikâyenin anlatım özelliklerine açıdan güçlü, Batılı örneklere benzeyen ilk hikâye ise Samipaşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eseridir. Hikâyenin Bölümleri Serim, düğüm, çözüm şeklindedir ancak bazı hikâyelerde bu bölümler bulunmayabilir. Serim bölümü; yer ve zamanın belirtildiği, kişilerin tanıtıldığı, olayın anlatılmaya başlandığı bölümü, olayın okuyucuda merak duygusu oluşturacak şekilde işlendiği bölümü, olayların düğümlerinin çözüldüğü bölümdür. Okuyucuda merak uyandıran sorular bu bölümde cevaplanır. Hikâyenin Yapı Unsurları Kişiler, olay örgüsü, mekân yer, zamandır. 1. Kişiler Hikâyede anlatılan olayları veya durumları yaşayan kahramanlar hikâyenin kişi kadrosunu oluşturur. Bu kişiler kurmaca kişilerdir. 2. Olay örgüsü Hikâye kişilerinin başından geçen olaylar dizisidir, hikâyedeki ana olaya bağlı küçük olayların peş peşe sıralanmasıyla oluşur. 3. Mekân Olayın geçtiği yer ya da yerlerdir. Yazar, olayın akışı içinde ayrıntıya girmeden mekânı tanıtır. 4. Zaman Olayın başlangıcından bitişine kadar geçen süredir. Olay, baştan sona doğru verilebileceği gibi bu sıralamaya uyulmadan da verilebilir. Zaman açıkça belirtilebileceği gibi sezdirilebilir de. Anlatıcı Hikâyedeki olayı anlatan kişidir. Anlatıcı, yazarın kendisi değil kurmaca bir kişidir. Hikâyede olaylar birinci veya üçüncü kişi ağzından anlatılır. Bakış Açısı Anlatıcının hikâyedeki kişi, olay, yer ve zamanı ele alış biçimi ve bunlara karşı takındığı tutumdur. Üçe ayrılır Hâkim Tanrısal / İlahi Bakış Açısı Anlatıcı, olaylara ve kahramanlara hâkimdir. Olayların nasıl gelişeceğini bilir ve görür. Olayları anlatırken kahramanların aklından geçenleri ve psikolojilerini yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı üçüncü Ben Bakış Açısı Olaylar, hikâye kahramanlarından birinin ağzıyla anlatılır. Olayları yaşayan kahraman, olaylar karşısındaki izlenim ve tutumunu kendi bakış açısıyla yansıtır. Bu bakış açısında anlatıcı birinci Gözlemci Müşahit/ O Kişisi Bakış Açısı Anlatıcı; gördüklerini, tanık olduklarını aktarır. Hikâye kahramanlarının aklından geçenleri bilmez. Anlatıcının anlatımı gördükleriyle sınırlıdır. Nesnel bir tutum sergilenir. Bu bakış açısında anlatıcı üçüncü kişidir. Bir metinde birden fazla anlatıcı ve bakış açısı bulunabilir, anlatıcının değişmesine göre bakış açısı da değişebilir. Teması, konusu ve çatışma unsurları ile hikâye; yazıldığı dönemin siyasi, ekonomik, kültürel özelliklerini yansıtır. Tema Hikâyedeki temel duygu veya düşüncedir, soyut ve geneldir sevgi, dostluk vb. Konu Hikâyedeki duygu veya düşüncenin somut bir duruma bağlı olarak ele alındığı olgudur, temayı sınırlandırır Türkiye’de aile bağları vb. Karşılaşma Olay çevresinde gelişen edebî metinlerde çatışmaları, olay halkalarını veya yeni durumları oluşturacak şekilde kahramanların yüz yüze gelmeleridir. Çatışma Hikâyede karşıt duygu, düşünce ve isteklerin; kişilik özelliklerinin bir arada sergilenmesi ile ortaya çıkan durumdur. Olayların dayandığı asıl ögedir, merak duygusunu canlı tutar hayal-gerçek çatışması vb. Hikâye Türleri Hikâyeler genel olarak olay hikâyesi ve durum hikâyesi olmak üzere ikiye ayrılır 1. Olay Hikâyesi Olayın serim, düğüm ve çözüm bölümlerine uygun olarak mantıksal bir sıralamayla sonuca bağlandığı hikâye türüdür. Bu tarz hikâyenin temeli bir olay anlatımına hikâyesinde kahramanların ve çevrenin tasvirine önem verilir, okuyucuda merak ve heyecan duygusu yazar Guy de Maupassant Giy dö Mopasan tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Maupassant tarzı hikâye de hikâyesinin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri Ömer Seyfettin, Refik Halit Karay ve Reşat Nuri Güntekin’dir. 2. Durum Hikâyesi Bu tür hikâyede olduğu gibi olaylardan çok, günlük yaşamın bir kesitini ele alıp anlatan hikâye hikâyesinde ruhsal çözümlemelere ağırlık verilir, olay ikinci planda tarz hikâyede serim, düğüm, çözüm bulunmaz; okuyucunun merak duygusuna yazar Anton Çehov tarafından geliştirilen bu hikâye türüne Çehov tarzı hikâye de hikâyesinin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileri Memduh Şevket Esendal ve Sait Faik Abasıyanık’tır. Diyalog Kahramanların karşılıklı konuşmalarına dayanan anlatım tekniğidir. Metne akıcılık kazandırır. Diyalog tekniğinde konuşmalar, kitabi değildir. Kahramanlar, sosyal statülerine uygun biçimde konuşturulur. İç Konuşma Kahramanların içsel konuşmalarını aktarmaya dayanan anlatım tekniğidir. İç konuşma tekniğinde, kahramanın duygu ve düşünceleri sesli düşünme şeklinde yansıtılır. Bu anlatım tekniğinde kahraman, karşısında biri varmış gibi kendi kendine konuşur. Bilinç Akışı Genellikle XX. yüzyıl modern roman ve hikâyesinde kullanılmış bir anlatım teknikte de iç konuşmada olduğu gibi kişilerin iç dünyaları, zihinlerinden geçirdikleri doğrudan o kişilerin ağzından, kendi kendilerine konuşmaları şeklinde anlatıcı ve bakış açısı söz konusudur ancak bilinç akışında iç konuşmadan farklı olarak cümleler arasında mantık ilişkisi çok serbest çağrışım yoluyla bir düşünceden bir başka düşünceye teknikte dış dünyaya ait nesneler, motifler bilinçaltını harekete geçiren serbest çağrışım ögeleri olarak işlev akışı ile iç konuşma tekniği genellikle iç içe kullanılır. Dede Korkut Hikâyeleri Eserin asıl adı Kitâb–ı Dedem Korkud Alâ Lisân–ı Tâife–i Oğuzân’dır Oğuzların diliyle Dedem Korkut’un Kitabı.İçinde bir ön sözle on iki hikâye dönemlerde bulunan “Salur Kazan’ın Yedi Başlı Ejderhayı Öldürmesi” adlı hikâye nüshasının Dede Korkut Hikâyeleri’ne ait olduğu tespit edilmiştir. Günbed nüshası adı verilen bu nüsha, Dede Korkut anlatmalarının XVIII. yüzyıla kadar geldiğini göstermesi ve Güney Azerbaycan, özellikle Tebriz ağzını yansıtan bir dille yazılmış olması açısından önem taşımaktadır..Halkın ortak Akkoyunluların egemen olduğu Kuzeydoğu Anadolu Bölgesi’nde XIV. yüzyıl sonlarında veya XV. yüzyıl başlarında halk ağzından derlenerek yazıya hikâyelerin ilk defa Dede Korkut adlı bilge bir ozan tarafından anlatıldığına hikâyede adı geçen, olaylardan hisse çıkaran, hana dua eden Dede Korkut; hikâyenin yazarı değil, daha çok manzum destani hikâyeler anlatan, ozanları simgeleyen bilge bir Müslüman Oğuzların, komşuları olan Rum, Ermeni ve Gürcü devlet veya beyliklerle yaptıkları savaşlar; bazılarında kendi iç mücadeleleri; bazılarında da tabiatüstü varlıklara Azrail, pınar perisi, pınar perisinin oğlu Tepegöz karşı giriştikleri mücadeleler Müslüman’dır fakat Dede Korkut Hikâyeleri’nde din çok kuvvetli bir unsur olarak görülmez. Çünkü Oğuz Türklerinin İslamiyet’i kabul etmelerine rağmen henüz tam anlamıyla İslam dinine uygun bir yaşamları olağanüstü kuvvete sahip olmaları, bazı kahramanların vücut yapılarının dahi doğal yapının üstünde olması, doğaüstü varlıklara yer verilmesi bakımlarından bu hikâyeler destan karakteri taşımaktadır. Deli Dumrul’un gözünü daldan budaktan sakınmayan yiğitliği, her şeye meydan okuyabilme cesareti, Azrail’le mücadelesi hikâyenin destansı özelliklerinin bir ve nesir karışık yazılmaları, kısa olmaları, ayrıntılar üzerinde durmamaları bakımlarından da halk hikâyesi karakteri taşımaktadır. Bundan dolayı bu eser, destan döneminden halk hikâyeciliği dönemine geçişin ilk örneği kabul Korkut Hikâyeleri’nde olaylar ve tasvirler nesirle; karşılıklı konuşmalar, duygu ve düşünceler nazımla dile getirilir. Eser, Arapça ve Farsçada geçen dinî kavramlar dışında Türkçenin seçkin örnekleri arasında yerini alır. Eserde cümle içi kafiyeler, cümle sonlarındaki seciler, deyimler dikkati çeker. Oğuz Türkçesiyle söylenen Dede Korkut Hikâyeleri’nin; Dresden, Vatikan ve Günbed olmak üzere üç yazma nüshası vardır. Halk Hikâyeleri Halkın ortak malı olan halk hikâyeleri, göçebe hayattan yerleşik hayata geçişin ilk hikâyeleri, zaman ve coğrafyanın etkisiyle efsane, masal, menkıbe, destan vb. ürünlerle beslenerek o dönemde uzun soluklu olayların anlatıldığı metinlerin yerini tutmuştur. Bu türün gelişiminde tarihî olayların ve dinin de etkisi hikâyelerinin konuları genellikle aşk Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber, Âşık Garip Hikâyesi… ve kahramanlıktır Köroğlu vb.. Bazen de her iki konu birlikte işlenir Kirman Şah, Yaralı Mahmut….Hikâyeleri ortaya çıkaran olaylar, gerçek ya da gerçeğe yakındır. Bu nedenle ortaya çıktıkları dönemin tarihî olayları bazen aynı şekilde bazen de hikâye gerçekliği içinde yer Türk, Arap, Hint ve İran olan, büyük ölçüde meddahlar ve saz ustası âşıklar tarafından anlatılan halk hikâyelerinde ezgi ve şiir iç hikâyelerinde sözlü dönem ürünlerinde konuşma dilinin özellikleri hikâyelerinde her zaman bir engel vardır. Bu engel Kerem ile Aslı hikâyesinde olduğu gibi sevenleri birbirinden ayırır. Sevenler mezarlarında da rahat kalamazlar; bir çalı dikeni, bir böğürtlen otu olur; iki sevdalının, iki gül fidanının arasında hikâyelerinde olduğu gibi bu hikâyede de baştan sona kadar nazım ve nesir karışık olarak verilmiştir. Olaylar nesirle, duygular nazımla ile Kerem hikâyesinde, kahramanlar gerçek bir kişi olmakla birlikte onun başından geçmiş gibi gösterilen olayların çoğu olağanüstü bir özellik taşımaktadır.“Aldı Kerem, deyip kesti, yola revan oldu” gibi halk hikâyelerinde kullanılan kalıplaşmış sözler kullanılmaktadır. Cenknameler Hazreti Ali çevresinde teşekkül eden cenknâmeler, XIII. yüzyıldan itibaren Anadolu sahasında tercüme, telif ve adapte yoluyla Ali Cenknâmeleri; kahramanlık konusunu işleyen, dine dayalı destansı hikâyeler içerisinde yer gelenekte var olan cenknâmeler, daha sonra yazıya geçirilmiştir. Cenknâmelerin büyük bir kısmının günümüzde yeniden ele alınıp hikâyelere konu edilmesiyle bu eserler, modern Türk hikâyeciliğine kaynaklık şekil bakımından nazım, nesir veya nazım-nesir karışık olarak kaleme Ali, olaylarda sürekli sahnede kalan örnek cengâver-gazi tipini temsil etmektedir. Müslim-gayrimüslim mücadeleleri fikri üzerine kurulmuş cenknâmelerde Müslim ve gayrimüslim olmak üzere iki tip vardır. Somut veya hayalî varlıklar cenknâmelerde sürekli sahnededir. Cenknâmelerde, okuduğunuz metinden de anlaşılacağı gibi olağanüstü ögeler söz konusudur. Mesneviler Divan edebiyatına ait bir nazım şeklidir. Mesneviler, doğrusu şiir formuyla yazılan hikâyelerdir. İran Fars edebiyatından Türk edebiyatına geçen bu nazım şekli, beyitlerden beyti kendi arasında kafiyeli olup kafiye düzeni aa-bb-cc-dd … şeklindedir. Bu özellik, şaire kafiye bulmada kolaylık sağlamaktadır. Bu nedenle mesnevi, şairler tarafından rağbet gören bir nazım şekli olmuştur. Hatta Lamî Çelebi, Taşlıcalı Yahya, Ali Şir Nevaî gibi bazı sanatçılar hamse beş mesneviye verilen ad sahibi oldukları için onlara ayrı bir önem aruzun kısa kalıplarıyla yazılan mesnevilerde beyit sınırlaması aşk, kahramanlık, din, tasavvuf gibi konular edebiyatında Şeyhi’nin Harname, Ahmedi’nin İskendername, Gülşehri’nin Mantıku’t Tayr adlı eserleri mesnevi şeklinde yazılmış belli başlı bir bakıma Divan Edebiyatı Dönemi’nde günümüz roman ve hikâyesinin yerini tutan uzun soluklu eserlerdi. Dönemlerine Göre Hikâye Tanzimat Hikâyesi Tanzimat’la birlikte Batı edebiyatından etkilenmeler başlamış; roman, hikâye, tiyatro gibi pek çok Batılı türün ilk örnekleri bu dönemde verilmiştir. Bu dönem hikâyeleri, divan edebiyatındaki mesneviler ile halk hikâyeciliğinin tamamen dışındadır. Onların geliştirilmiş ya da modernleştirilmiş bir şekli değil, tamamen Fransız edebiyatı örnek alınarak oluşturulmuş eserlerdir. Tanzimat edebiyatı sanatçıları romantizm akımının etkisiyle toplumu bilgilendirmek amacıyla edebî eserleri bir araç olarak kullanmışlardır. Bu da o dönemde verilen eserlerin çoğunun teknik yönden kusurlu olmasına sebep olmuştur. Dönemin önemli hikâyecilerinden biri Ahmet Mithat Efendi’dir. Kendi iç dünyasından ziyade dış çevreyi anlatması yönüyle dikkatleri çeken Ahmet Mithat Efendi’nin “Letâif–i Rivâyât” adlı eserler serisindeki hikâyeler, Türk edebiyatındaki ilk yerli hikâye örnekleridir. Sosyal fayda peşinde koşan yazar, okuyucu için yararlı gördüğü telkinleri ön planda tuttuğu için modern hikâye tekniğine tamamen bağlı kalmamıştır. Tanzimat Döneminin bir başka sanatçısı Samipaşazâde Sezai’dir. Yazar, Küçük Şeyler adlı kitabında aynayı fertlerin iç dünyasına, iç mekâna, sosyal ve siyasi meselelerden uzakta olan insanın küçük dünyasındaki hassasiyetlere yöneltir. İçinde birçok hikâye olan “Küçük Şeyler”, Türk edebiyatında Batılı anlamda ilk hikâye örneklerinden kabul edilmektedir. Hikâyede dil, oldukça ağır olup uzun cümleler dikkati çekmektedir. Bunda hem divan edebiyatı kültürünün hem de Batılılaşmanın etkisi vardır. Milli Edebiyat Hikâyeciliği İkinci Meşrutiyet 1908 sonrasında memlekette başlayan ve o dönemde “Türkçülük” adı verilen ulusçuluk hareketi, “edebiyatta ulusal kaynaklara dönme” düşüncesinin doğmasına yol açmıştır. “Ulusal kaynaklara dönme” sözü; dilde sadeleşme, hece ölçüsünü benimseme, yerli hayatı yansıtma anlamında kullanılmış ve bunları gerçekleştirmeyi amaç edinen edebiyat hareketine Millî Edebiyat adı verilmiştir. Dilde sadeleşme hareketi, 1911’de Genç Kalemler dergisinde “Yeni Lisan” makalesinde ileri sürülen görüşler doğrultusunda başlamıştır. Millî Edebiyat Dönemi’nde sanatçılar konuşma dilini yazı dili hâline getirmeyi amaçlamışlar ve bu doğrultuda eserler vermişlerdir. Bu anlayışla Ömer Seyfettin, millî bir edebiyatın ancak halkın kullandığı dille gerçekleşeceğini belirtmiştir. Millî Edebiyat Dönemi’nin Ömer Seyfettin’den başka önde gelen hikâyecilerinden bir diğeri, eserlerinde gözlem ve mizahın önemli yer tuttuğu Refik Halit Karay’dır. Yine bu dönemde Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Aka Gündüz, Reşat Nuri Güntekin hikâye türünde eserler vermişlerdir. Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye 1923-1940 Millî Edebiyat sanatçılarının da eser vermeye devam ettiği Cumhuriyet Dönemi’nin ilk yıllarında daha çok, gözlemci gerçekçiliğe dayalı hikâyeler yazılmıştır. Bu dönemde bazı sanatçılar hikâyelerinde toplumsal konuları, Cumhuriyet devrimlerini, yeni kurum ve değerleri ele alırken bazıları da bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmıştır. Bu yıllarda Reşat Nuri Güntekin’in Leyla ile MecnunFahri Celalettin Göktulga’nın Telak-ı SelaseErcüment Ekrem Talu’nun Teravihten SahuraNahid Sırrı Örik’in Eski ResimlerSadri Ertem’in Bacayı İndir Bacayı KaldırMemduh Şevket Esendal’ın Otlakçı, PazarlıkSabahattin Ali’nin Ses, KamyonSait Faik Abasıyanık’ın Son Kuşlar, Lüzumsuz Adam adlı eserleri tanınmış hikâye örneklerindendir. Cumhuriyet Dönemi’nde Hikâye 1940-1960 Cumhuriyet Dönemi’nin 1940-1960 yılları arasında bireyin iç dünyasını esas alan, toplumcu gerçekçi, modernist, millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazılmıştır. Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeler yazmışlardır. Kemal Tahir, Orhan Kemal, Yaşar Kemal, Samim Kocagöz, Fakir Baykurt, Haldun Taner, Talip Apaydın gibi toplumcu gerçekçi yazarlar; hikâyelerinde köy ve köylünün sorunları, toprak kavgaları, köyden kente göç gibi toplumsal konuları ele almışlardır. Nezihe Meriç, Yusuf Atılgan, Ferit Edgü modernist çizgide hikâyeler Nihal Atsız, Mustafa Necati Sepetçioğlu, Sevinç Çokum millî ve dinî duyarlılıkları yansıtan hikâyeler yazmışlardır. Bu dönemin belli başlı hikâyecileri ve eserleri Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Abdullah Efendi’nin Rüyaları, Yaz YağmuruKemal Bilbaşar’ın Cevizli BahçeOrhan Kemal’in Ekmek Kavgası, Çamaşırcının KızıHalikarnas Balıkçısı’nın Cevat Şakir Kabaağaçlı Merhaba AkdenizSamim Kocagöz’ün Telli Kavak, Koca Öküzün ÖlümüKemal Tahir’in Göl İnsanları;Yaşar Kemal’in Sarı Sıcak;Haldun Taner’in Yaşasın Demokrasi;Ziya Osman Saba’nın Mesut İnsanlar FotoğrafhanesiSabahattin Kudret Aksal’ın Gazoz AğacıMuzaffer Buyrukçu’nun Katranİlhan Tarus’un Köle Hanı; Tarık Buğra’nın OğlumuzFakir Baykurt’un Efendilik SavaşıNezihe Meriç’in Bozbulanık Konularına Göre Hikâyeler Toplumcu Gerçekçi Hikâye Türk edebiyatında toplumcu gerçekçi anlayışla eser veren sanatçılar eserlerinde köy yaşamındaki sorunları, toprak kavgalarını, ağa-köylü çatışmasını; köyden kente göçün neden olduğu sorunları; büyük kentlerde yaşayan işçilerin, emekçilerin yaşam mücadelelerini ele Hikmet, Ercüment Behzat Lav, Sadri Ertem, Sabahattin Ali, Reşat Enis Aygen, Kemal Tahir, Orhan Kemal, Fakir Baykurt, Kemal Bilbaşar, Samim Kocagöz toplumcu gerçekçiliğin Türk edebiyatındaki başlıca temsilcileridir. Modernist Hikâye Modernist hikâyede gerçeklik karşısında kuşkucu ve tedirgin olan, iç dünyasına çekilen, yabancılaşan, toplumla çatışan, karamsar, bunalımlı, zayıf birey ele tarz hikâyede kronolojik zamanda geriye dönüşlerle geleneksel anlatım ve yapıdan uzaklaşılmış, olay örgüsü ve mekân geri planda Meriç, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Oğuz Atay, Ferit Edgü ve Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Latife Tekin, Orhan Pamuk bu akım doğrultusunda hikâye yazan başlıca Karasu, “Odalardan Biri” adlı hikâyesinde toplumun, kalabalıkların içinde sıradanlaşmamak için yalnızlığına sığınan, yani kendi içine yönelen bireyi anlatmıştır. Yazar, bu hikâyede iç konuşma ve bilinç akışı anlatım tekniklerini eğilim taşıyan eserler, toplumla beraber bireyi de önemsemiştir. Bireyin iç dünyasının karmaşıklığından hareketle gerçekliğe ulaşmaya çalışan bu anlayışın izlerini, Oğuz Atay’ın “Demiryolu Hikâyecileri”adlı hikâyesinde de görmek mümkündür. Modernizmi esas alan eserlerde dil ve anlatımda geleneksel tekniklerin dışına çıkılarak bilinç akışı, iç konuşma, geriye dönüş gibi anlatım tekniklerine yer eserlerde temel alınan olay, karakter, çevre unsurları modernist hikâyelerde önemsizleştirilmiş; simge, imge, bakış açısı, ironi, çağrışım önem kazanmıştır. Bu anlayışta yazılan eserlerde insanlar, duygu ve düşünceleriyle karmaşık ve çok yönlü bir varlık olarak görülür. Modern yaşamdaki bireyin bunalımı, toplumla çatışması, yalnızlığı, huzursuzluğu, topluma yabancılaşmasının anlatıldığı bu eserlerde sıradan bir zaman akışı kullanılmaz; eserdeki kişi veya kişiler aynı zaman dilimi içinde değişik zaman dilimlerini yaşar. İslami Duyarlılık Hikâyesi Mustafa Kutlu’nun Bir Saatlik Telâki adlı eserinin de bulunduğu ilk hikâye kitabı olan “Ortadaki Adam”da toplumsal değişme, çarpık şehirleşme, göç gibi temalar yer almaktadır. Bu hikâyelerde bireysel ve toplumsal durumlar birbirini doğurarak iç içe geçmiştir. Mustafa Kutlu, kaleme aldığı hikâyelerinde geçmiş kültüre, İslam’a, tasavvufa, erdeme ve insanın kendi iç dünyasına yer vermiştir. İslami duyarlılık onun hikâyelerinde estetiğe bürünmüştür. Anlatımı sade ve samimidir. Mustafa Kutlu, eserlerinde kullandığı teknikler ve geliştirdiği hikâye tarzıyla son dönem Türk hikâyeciliğinin önemli isimlerinden biri olmuştur. Küçürek Hikâye Küçürek hikâyeler, az sayıdaki kelimeyle yoğun anlamlar aktarma gücüne sahip olan sanatsal iletişim hikâyenin üç önemli belirleyici özelliği vardır Kısalık, yoğunluk ve tür hikâyede anlam yoğunluğu, doku zenginliği ve biçim sıklığı dikkat içeriksel ve nesnel ölçüleri, küçük boyutlara okuyucu üzerinde sanatsal bir etki yaratmak ve bu etkiyi artırmak amacıyla hikâyenin içeriğinin boyutlarını kasıtlı olarak küçültür. Bu nedenle kelime eksiltme, zaman-mekân ayrıntılarını silme ve bir durumu minyatürleştirme küçürek hikâyelerin en çok yararlandığı anlatı hikâye olarak adlandırılan çok kısa hikâyeler; Tortu, Sus Kalbim Sus Çiçek adlı metinlerde insan yaşamından dondurulmuş kısa bir an, Yangın ve Seçkin Göz adlı metinlerde yaşanmış küçük bir olay, Derya adlı metinde içsel konuşma gibi çeşitli şekillerde okuyucunun karşısına Edgü, Haydar Ergülen, Hulki Aktunç, Necati Tosuner, Vüs’at O. Bener, Murat Yalçın gibi sanatçılar küçürek hikâye tarzında eser veren sanatçılardandır. Faysal DAL
serim düğüm çözüm hikaye örnekleri kısa